ziya osman saba şiir incelemesi
Site De Rencontre Des Sourds Et Malentendants. Edebiyatımıza “ Yedi Meş’aleciler” grubu ile giren değerli şair Ziya Osman Sabayı 1953 yılında, İstanbul Millî Eğitim Basımevi’nde staj yaparken tanımıştım... Cana yakın bir insandı. Gerçekten karşısındakini şaşırtacak kadar iyilikle dolu bir kalbi vardı...İO yıl İstanbul’da, çeşitli öğrenci ve kültür dernekleri tarafından düzenlenen Edebiyat Matinelerinin hiç birisine gitmemişti. Çünkü, doktor “ Topluluk karşısına çıkmamasını tavsiye etmişti." O, her teklifi böyle söyleyerek reddediyordu. Oysa bu onun utangaç mizaçlı ve mütevazi bir insan olmasından kaynaklanıyordu. .. 1910’da İstanbul’da doğan Ziya Osman, Lise tahsilini Galatasaray’da, yüksek tahsilini de İstanbul Hukuk Fakültesi’nde tamamlamıştı. Bir müddet Banka memurluğunda bulunmuş ve uzun zaman da İstanbul Millî Eğitim Bakanlığı Basımevi’nde Tashih Bürosu Şefi olarak vazife görmüştü. Kendisinden gerek gazetecilik mesleğine, gerekse Türk dili ve edebiyatına dair çok şeyler öğrenmiştik. Fransızca ve Osmanlıca’yı ana lisanı gibi biliyor, durmadan Fransızca kitaplar, dergiler okuyordu. Dikkati çeken birçok hususiyetleri vardı Ziya Osman Sa-bâ’nın... Ne dairede, ne de mesai dışında, kendisine bir şey söylenmezse, kimseyle konuşmazdı. Sistemli bir çalışma tarzı ve metodlu bir yaşayış şekli vardı. 1943’te “Sebil ve Güvercinler” daha sonra da “ Geçen Zaman” isimli şiir kitabıyla, “Mes’ut İnsanlar Fotoğrafhanesi” adı altında, küçük hikayelerini yayınlamıştı... Fakat kendi hayatının romanı olan daha önemli bir eser hazırlıyordu. “Değişen İstanbul’ adını taşıyan bu kitap ne yazık ki yarım kalmış, vefatından sonra basılabilmişti... Bunlardan başka, son şiirlerini ölümünden sonra yayınlanmak üzere “Nefes Almak" ismi altında toplamış ve son aylarını, hep en çok sevdiği Cahit Sıtkı’ya ayırarak, “Ziya’ya Mektuplar ”ı hazırlamıştı. Ziya Osman Saba; “Edebîsanatları solculuğa âlet eden insanların içinde, kızıl topraklara dikilmiş fidan gibiydi. Cumhuriyet gazetesinden Varlık dergisine kadar nerede yazdıysa, orada, onu bir velî kadar temiz, manevî değerlere bağlı buldular. Bu haliyle, Beyoğlu’ndaki Ağa Camisine benzerdi... ’h Behçet Necatigil, onun özelliklerini tanımlarken diyor ki; “...şiirleri, yani ömrü boyunca ahreti, ölümü, Tanrıyı gönlünde kutsal bir emanet gibi taşıdı... Tanrı ’ya bu şekilde bağlılığı, onu beyazın hayranı yaptı. Şiirlerinde kir yoktur, leke yoktur. Katıksız, arı-duru, dünya kirlerinden uzak, temiz şiirlerdir. Bunlar; hatıraları, vefası, sevgileri gibi temiz... ” Şekil serbestisine yönelen bütün şiirlerinde ölümü düşünmüş, fakat ölümü düşünürken bile Geç kaldık, Yarab, geç kaldık! Şu hayat, işte gök, dallar, gün, Bizi sardı, çok oyalandık. Geç kaldık, Yarab, geç kaldık... Bırakıp fazlasını ömrün Koşup sükûnuna ermeğe Koşup sana hesap vermeğe Geç kaldık, Yarab geç kaldık mısralarında olduğu gibi, bize sükûn ve sadeliği telkin etmiştir. Nihayet Ziya Osman Saba da, Orhan Veli, Sait Faik ve Cahit Sıtkı gibi, en güzel, en bahtiyar, en aydınlık ümitler içinde, "Rab"bina şükrederek 29 Ocak 1957’de İstanbul’da vefat etti. Şimdi, onun nâçiz şahsıma iltifat dolu cümlelerle imzalayarak lütfettiği “Geçen Zaman"ı karıştırırken, ömrünün bitmek üzere olduğunu bilmişçesine, şu mısraları yazdığı andaki halini tahayyül ediyorum İlk yağmur damlaları düştü Kuru yapraklarına güzün Ardında kış-kıyamet Dert, hüzün... Alın yazısı hepsi... Kısmet... Ha yazı ha kışı geceyle gündüzün Kim bilir kaç günü kaldı Ömrümüzün.... kAYNAK Hekimoğlu ismail-Ali Erkan Kavaklı Sevdalı Şiirler-1999 Timaş Yayınları. ' Çağrı Dergisi Mart 1994.
HAYATI Şair ve yazar. 30 Mart 1910’da İstanbul’da dünyaya geldi. 29 Ocak 1957’de İstanbul’da yaşama veda etti. Babası Binbaşı Osman Bey’dir. Beşiktaş’ta Hayreddin İskelesi yakınlarında bir yalıda doğdu. Sekiz yaşındayken annesini kaybetti. İlköğreniminden sonra Mütareke yıllarında girdiği Galatasaray Lisesi’nde yatılı olarak okudu. Sanat görüşünün ve şiirinin gelişmesinde büyük payı olan yakın dostu Cahit Sıtkı Tarancı’yı burada tanıdı. Liseden 1931’de mezun olduktan sonra girdiği Hukuk Fakültesi’ne devam ederken, bir yandan da Cumhuriyet gazetesi muhasebe servisinde çalıştı. Fakülteyi 1936’da bitirdi. Hariciye’ye girmek istedi. Bankadaki görevinin Ankara’ya nakledilmesi üzerine bir süre orada kaldı, ancak istifa ederek İstanbul’a döndü; Milli Eğitim Basımevi Tashih Bürosu şefi olarak çalışmaya başladı 1945. Geçirdiği kalp rahatsızlığı sebebiyle işinden ayrılarak evine çekildi 1950. Varlık Yayınları’nın bazı işlerini yürüttü. Eyüpsultan’daki aile mezarlığında gömülüdür. Lise yıllarından itibaren şiirle uğraşmaya başlayan Saba ilk şiirini “Sönen Gözler” Servet-i Fünun dergisinde “Ziya” imzasıyla yayımladı 19 Ocak 1927. Edebiyata/şiire ilgisinin daha küçük yaşlarda başladığını belirten Saba’nın ilk kalem denemeleri küçük yaşta kaybettiği annesinin ölümüne dair yazdığı yazılardır. Servet-i Fünun dergisinde ve okulda tanıştığı arkadaşlarıyla “Yedi Meşale” toplu – luğunun kuruluşuna katılan şairin, topluluğun ortak kitabı Yedi Meşale’de ve Yusuf Ziya Ortaç’ın desteğiyle kurulan Meşale 8 sayı dergisinde şiirleri çıktı. Daha sonra Milliyet gazetesinin kültür/edebiyat sayfasında ve İçtihat dergisinde yazı ve şiirlerini yayımlayan Saba Varlık dergisinin kurulmasından 15 Temmuz 1933 sonra çalışmalarını çoğunlukla bu dergide yayımladı. Bu arada Ağaç ve Yücel dergilerinde de adı görüldü. Şiir yazmayı kendisi için adeta bir zorunluluk ve yaşama nedeni olarak gören Saba, edebi görüş ve şiir anlayışı olarak Galatasaray Lisesi’ndeyken okuduğu Régnier, Mallarmé, Rimbaud, Baudelaire, Supervielle gibi Fransız simgecilerden etkilendi. Kişisel çatışmalardan olduğu kadar, toplumsal çekişmelerden de uzak kalan bir şiir dünyası kuran Saba “çocukluk özlemi, anılara düşkünlük, ev-aile sevgisi, yoksul yaşamalara karşı utanç ve acıma, Tanrıya kulluk, kadere boyun eğiş, küçük mutluluklarla yetinme, ölüm yakınlığı, öte dünya özlemi gibi konuları” Necatigil yalın, duru bir dille işledi. Genel olarak hece ölçüsüyle yazan Saba 1940’tan sonra serbest biçimleri de denedi. Saba, şiirin yanında, çocukluğunu, gençliğini, evliliğini ve çok sevdiği İstanbul’da yaptığı gezileri anlattığı, anı/öykü tarzı anlatılar da yazmıştır. A. Ş. Hisar etkisinin duyulduğu bu anlatılarda kendisinin yanında, değişen İstanbul karşısındaki hüzünlü duyarlığını da dile getirir. ESERLERİ Şiir Sebil ve Güvercinler, İst. ABC, 1943 Geçen Zaman, İst. Ülkü B., 1947 Nefes Almak, İst. Varlık, 1957 Anı-Öykü Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi, İst. Varlık, 1952 Değişen İstanbul, İst. Varlık, 1959 ESER ÖRNEKLERİ ZİYA OSMAN SABA ŞİİRLERİ BÜTÜN SAADETLER MÜMKÜNDÜR … Ve bütün dünya Bir an içinde gürültüsüz Bütün saadetler mümkündür… Bahtsızların biraz gülümsemesi Körlerin gün görmesi Mümkündür bütün mucizeler Ana, baba, evlat bütün kaybolanlar Ebedi bir sabahta buluşmamız bir daha Ölüler! Hepimiz için yalvarın Allah’a AYAKLAR … Çocuk ayakçıkları, o başkalık, tombulluk Henüz yere değmemiş, daha pespembe, yumuk Yolculuk nasıl geçti? Ne oldu? Ne de çabuk? Teneşirde ayaklar, mosmor, taş gibi soğuk ELLER … Eller, göbek üstünde, yok bir şey umurunda Ellikten çıkmış eller, ekmek uğrunda Derileri soyulanlar çamaşırdan Eller, avuç içleri nasırdan Karımınkiler öylesine, çocuğuma bakmaktan Tahta uğmak, sabah karanlığı ateş yakmaktan Açılmış, kapanmayacak avucundan belli Dilencinin eli Eller, eteklerde, baygın düşmüş bir ara Eller, sarılmış demir parmaklıklara … BEYAZ Bir bademin altına, yorgun, oturmak biraz, Ayrı ayrı seyretmek çiçek açmış her dalı. Artık bütün renklerden, artık uzaklaşmalı Beyaz işte, aylardır gözümde tüten beyaz. İş bitti… Uzaklarda ilk ümitler gibi yaz, Duyuyorum bu sabah, kış içimden çıkalı, İçimin dört duvarı bembeyaz badanalı, Ah, sade nefes almak, göğsüme dolan bu haz… Bir kuş ötecek şimdi… Havada bir durgunluk, Mermeriyle konuşan açık kalmış bir musluk, Beyaz çiçeklerini tektük düşüren kiraz. Bahar pınarlarından içime damlayan su, Bembeyaz çiçeklerin ıslak, temiz kokusu, Kış bitti… Uzaklarda ilk ümitler gibi yaz.. SESSİZLİK Biz o kadar ağladık ki beraber, Gözyaşları doldurdu avucumu şimdilik. Şimdilik uzun uzun, bambaşka bir sessizlik Yavaşça alçalarak, yavaşça bizi dinler. Etrafta kalan sesler kesildi birer birer. Hatırlamaz olmuşum, her şey uzakta, silik. Yalnız senin vücudun… Ah içte bir içimlik Bir su gibi ellerin avucumda serinler. Vücudunun gölgesi bak yerde gölgemle bir, Yeni bir nefes gibi sessizlik göğsümdedir. Sessizlik içerime doluyor yudum yudum. Dolu bir yelken gibi göğsümde genişleyiş, Ve öyle için için, ve öyle geniş geniş. Ben hiç bir şey duymadan, ben yalnız seviyorum. KAYNAKÇA Z. İ. Zaimoğlu, “Ziya Osman Saba’nın Hayatı”, Varlık, S. 451 1 Nisan 1957; Y. N. Nayır, “Aramızda Bir Ermiş Yaşadı”, aynı yerde; O. Akbal, Şair Dostlarım, İst., 1964, s. 31-44; B. S. Ediboğlu, Bizim Kuşak ve Ötekiler, İst., 1968, s. 92-99; H. F. Ozansoy, Edebiyatçılar Çevremde, Ank., 1970, s. 118-122; Necatigil, İsimler, 315-316; Kurdakul, Sözlük 1999, 566; M. Kutlu, “Saba, Ziya Osman”, TDEA, VII, 379-382; S. İleri, “Saba, Ziya Osman”, DBİA, VI, 380; A. Oktay, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 1923-1950, Ank., 1993, s. 1175-1186; B. Necatigil, Yazılar 1, İst., 1983, s. 213-214; H. Yavuz, Okuma Notları, İst., 1992, s. 139; M. Miyasoğlu, Ziya Osman Saba, 1987.
YETÝÞÝR Beni hatýrladýkça, Arasýra gönlümü al. Sokakta görünce,gülümse, Yanýma yaklaþ, Az elin elimde kal. Evine misafir geleyim, Kahvemi sen piþir. Taze doldurulmuþ sürahiden Bir bardak su ver Yetiþir... Ziya Osman SABA
Ziya Osman Saba, 30 Mart 1910 tarihinde İstanbul’da doğmuş, 29 Ocak 1957 tarihinde ise doğduğu yer olan İstanbul’da vefat etmiştir. Lise eğitimini Galatasaray Lisesi’nde başarıyla tamamlamış, ardından 1936 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun Osman Saba ilk şiirlerini lise yıllarında yazmıştır. İlk şiiri 1927 yılında Servet-i Fünun dergisinde bir süre Milliyet gazetesinin edebiyat bölümünde ve İçtihad dergisinde yazılar yazdı. Varlık, Yücel ve Ataç dergilerinde de yazıları ve çeşitli şiirleri çoğunlukla hece ölçüsüyle yazmış, bununla birlikte batı kaynaklı nazım biçimlerinden de faydalanmasına karşın içerik olarak 19. yüzyıl edebiyat anlayışından Meşaleciler topluluğunun şiire en sadık ismi ve en gencidir. Topluluk ortaya çıktığında daha lisede okumaktadır.“Sönen Gözler” adlı şiiri ile şairliğe adımını atan ve ona sonuna kadar şairliğe bağlı kalan Ziya Osman Saba, “mümin, mütevekkil ve mütevazı kişiliği” ile öne kafiyeli vezinli ve hece ölçüsüyle şiirlerini kaleme alırken 1940’tan sonra serbest tarzı denemiş ve yaşadığı dönemde görülen bütün şiir tekniklerini kullanmıştır. Nazım şekilleri olarak, mesnevi, üçlük, dörtlük ve sone ve Terza Rima’yı anılara düşkünlük, çocukluk özlemi, ev-aile sevgisi, küçük mutluluklar, yoksul yaşamalara karşı utanç ve acıma, Tanrıya kulluk, kadere boyun eğiş, küçük mutluluklarla yetinme, ölüm yakınlığı, sevgi, öte dünya özlemi gibi konuları işlemiştir. Ölüm karşısında Yunusça bir tevekkül, Tanrı’nın karşısında ise mümin bir kul portresi yaşayan Türkçeyi kullanmış ve şiirlerini sade, açık, yalın bir dille yazmıştır. Gözlemci ve dışavurumcu bir tarzı şiirlerinde bir Yunus Emre edası olaylar karşısında bile memnuniyetini orta halli insanların bakış açısıyla dile getiren Ziya Osman Saba, Türk edebiyatında mutluluk şairi olarak genellikle bir anı atmosferi oluşturmuştur. Annesinin erken yaştaki ölümünün ruhunda açtığı hüzün onun hemen hemen bütün eserlerini Osman Saba EserleriŞiir Sebil ve Güvercinler, Geçen Zaman, Nefes Almak, Geçen Zaman-Nefes Almak bütün şiirleriÖykü Mesut Insanlar Fotoğrafhanesi, Değişen IstanbulZiya Osman Hakkında Ufak BilgilerKırımlı yazar Cengiz Dağcı’nın ilk romanını gözden geçirip Türkiye Türkçesine nakletmiş, böylece Cengiz Dağcı’nın Türk okuyucusuyla tanışmasını Lisesinden itibaren arkadaşı olan Cahit Sıtkı Tarancı ile aralarındaki mektuplaşmaları ile de tanınmıştır. “Ziyaya Mektuplar” hem Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiir görüşlerini ortaya koyar hem iki şair arasındaki dostluğu Ağaç dergisinde çıkarken henüz soyadı olmadığı için sadece Ziya adını kullanmış. Necip Fazıl Kısakürek ve F. Fazıl Tülbentçi tarafından kendisine “Saba” soyadı verilmiş. Sınıfta kalmış, Cahit Sıtkı Tarancı ile öyle büyük bir sabırsızlıkla ölümü beklemiş, ellili yıllarda öleceğini sezinlemişçesine “195..” yazarak son rakamı boş bırakmıştır. ölümü, “Hangi yılsa o, hangi ayın hangi günü / Saati çalınca, gelince sıram”; “Başkaları var başka bir yerde / Bırakıp gideceğim hepinizi” dizelerindeki gibi ölümü sükünetle beklemiş, 29 Ocak 1957’de vefat Meşaleciler SanatçılarıSabri Esat SiyavuşgilZiya Osman SabaYaşar Nabi NayırMuammer Lütfi BahşiVasfi Mahir KocatürkCevdet Kudret SolokKenan Hulusi KorayYazar Hakkında Ata TekinEdebiyat bir ihtiyaçtır.
Kültür, Portre "Sebil ve Güvercinler", "Geçen Zaman" ve "Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi" eserleriyle Türk edebiyatının unutulmaz isimleri arasına giren şair ve yazar Ziya Osman Saba, vefatının 57. yılında yad ediliyor. Saadet Firdevs Aparı
ziya osman saba şiir incelemesi