zuhruf suresi 3 ayet meali

Site De Rencontre Des Sourds Et Malentendants. Hakkında Zuhruf sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 89 âyettir. İsmini 35. âyette geçen ve altın, mücevher mânasına gelen اَلزُّخْرُفُ zuhruf kelimesinden alır. Resmî tertibe göre 43, nüzûl sırasına göre 63. sûredir. Nuzül Sûre Mekke’de, geliş sırası bakımından Şûrâ’dan sonra, Duhân’dan önce vahyedilmiştir. 45. âyetin Hz. Peygamber’in miracında Kudüs’te Mescid-i Aksâ’da nâzil olduğuna dair bir rivayet varsa da bu, sûrenin Mekkî niteliğini değiştirmez; çünkü tefsirciler hicretten önce nâzil olan bütün sûrelere Mekkî demektedirler. Konusu Sûrede Allah’ın birliği ve sonsuz kudret sahibi olduğu, Kur’an’ın Allah kelâmı ve Hz. Muhammed de Allah’ın peygamberi olduğu ana fikri işlenir. Bu çerçevede müşriklerin, Resûlullah davetine uymayıp atalarını körü körüne taklit etmeleri, meleklere Allah’ın kızları demeleri, Allah’ın tüm kâinatın yaratıcısı olduğunu bildikleri halde putlara tapmaları reddedilir. Hz. İbrâhim, Hz. Mûsâ ve Hz. İsa’nın kıssalarından misaller verilerek, tevhid çağrısına uyanların güzel âkıbetleri, uymayanların ise feci sonları ibret alacak nazarlara arz edilir. Zuhruf Suresi Kuran-ı Kerim’in 43. suresi, toplam 89 ayettir. Mekke’de inen Zuhruf Suresi Arapça-Türkçe okunuşu, Meali ve FaziletiZuhruf Suresi, Mekke döneminde inmiştir. Toplam Ayet sayısı 89 âyettir. Sûre, adını 35. âyette geçen “Zuhruf” kelimesinden almaktadır. Zuhruf; yaldız, mücevher, dünya hayatının geçici menfaati anlamlarına gelir. Kuran-ı Kerim’de 43. Sure Zuhruf Suresi Hakkında BilgiSûre Mekke’de, geliş sırası bakımından Şûrâ’dan sonra, Duhân’dan önce vahyedilmiştir. 45. âyetin Hz. Peygamber’in miracında Kudüs’te Mescid-i Aksâ’da nâzil olduğuna dair bir rivayet varsa da bu, sûrenin Mekkî niteliğini değiştirmez; çünkü tefsirciler hicretten önce nâzil olan bütün sûrelere Mekkî Sure kelimesi, “süslenmek” anlamına gelen “zahrefe” fiilinden türemiştir. “Mücevher” anlamına gelmektedir. Tabiatın güzelliği için “yeryüzünün süsü” şeklinde mecazi anlamda da Suresinde bahsedilen, nimet ile inkâr arasındaki ilişkinin gözler önüne serilmesidir. 35. ayette “zuhruf” kelimesi geçtiği için bu ismi almıştır. 89 ayetten oluşan Zuhruf suresi Mekke’de, Şûrâ Suresinden sonra nazil ayetinin Medine’de indiği rivayet edilir. Mushaftaki sırasına göre 43., iniş sırasına göre ise 63. Surenin temel konuları ; Kur’an’ın gönderilmesi, Allah’ın insanlara sınırsız nimetler vermesi, Allah’ın eksik sıfatlardan ve yakıştırmalardan uzak münezzeh olması, Kadının ve kız çocukların müşrik toplum içindeki konumu, Bilgi ve iman bütünlüğü, Tahkiki imanın üstünlüğü, Nimet ve rızıkların verilmesi, Nimet ile inkar arasındaki ilişki, Cehennem azabının Suresi; Kuran-ı Kerim’in 43. sûresidir. 89 ayetten oluşur. Mekke’de inmiştir. Ha Mim harfleriyle başlayan sûrelerin dördüncüsüdür. Arapça Zuhruf sözcüğü “altın ve mücevher” anlamını 35. ayeti bu sözcüklerden söz ettiği için sûre bu adla ayet şöyledir. “Onları altına ve ziynete boğardık”. Sûre ise şöyle başlar “Her şeyi apaçık gösteren kitap hakkı için. Biz onu anlayasınız diye Arapça bir Kuran yaptık, Arapça olarak indirdik. Kuran bizim katımızda ana kitaptır, şanı yüksektir, hikmetle doludur.”İslam’ın başlangıç yıllarında Mekkeli puta tapanlar, peygamberliğin zengin ve etkili bir kimseye verilmesi gerektiğini ileriye sürünce, sûre de peygamberliğin neden bu özellikleri taşıyan birine verilmediğini SURESİZuhrûf sûresinde meâlen buyruldu ki“Nefsine uyarak Allahü teâlânın dîninden yüz çevirenlere, dünyâda bir şeytan musallat ederiz. Zuhruf Suresi Âyet 36Kur’an-ı Kerim’in kırk üçüncü suresi. Seksen dokuz ayet, sekizyüz otuz üç kelime ve üç bin dörtyüz mim, lam ve nun sûrelerden olup Fussilet ve Şûra sûresi ile aynı dönemde nâzil olmuştur. Bu sûrelerin konulan, bir zincirin halkaları gibi birbirine benzemektedirler. Adını otuz beşinci âyetinde geçen Zuhruf kelimesinden altın ve mücevher demektir. Çoğulu zehârif’tir. Bu âyetin, önceki iki âyetle berâber meâlleri şöyledir.“İnsanlar küfürde birleşen bir tek ümmet olacak olmasaydı, Rahmân’ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine binip çıkacakları merdivenler yapardık. Ve evlerine kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar, kanepeler ve nice süsler verirdik. Bütün bunlar, sadece dünya metaından geçici dünya malından ibârettir. Âhiret ise, Rabb’inin katında buyruklarına karşı gelmekten sakınanlara mahsustur” 33-35.Alimler, burada geçen zuhruf kelimesi için değişik yorumlarda bulunmuşlardır. İbn Abbas, bunun altın olduğunu söylemiş İbn Zeyd ise, Zûhruf’u ev eşyası ve yataklar olarak yorumlamış ve diğer bazı âlimler de, bunu nakışlar olarak kabul âyetlerde dünya malının geçici ve fâni olduğu, esas önemli olan şeyin imân, inanç ve takva olduğu belirtilmektedir. Buna göre, ana gaye, âhiretin huzuru, saadet ve mutluluğunu kazanmaya çalışmaktır. O, da, altın ve ziynetle değil, temiz iman ve salih amelle olur el-Maverdî, en-Nuketu ve’l-Uyunu, Beyrut 1992, V, 225; Elmalılı Hamdi Yazır, Hak dini Kur’an Dili, İstanbul 1971, VI, 4263.Zuhruf suresinin âyetleri mana bakımından sıkı sıkıya birbirlerine bağlıdırlar. Surenin bölümleri bir bütünlük arz etmektedir. Bu da srenin birden nazil olduğu kanaatını vermektedirSûrenin girişinde, Yüce Allah söze yemin ile, başlamakta ve insanları düşünmeye davet etmektedir“Hâ mim. Apaçık Kitâb’a andolsun ki, biz, düşünüp anlamanız için onu arapça bir Kur’ân yaptık” 1-3.Ondan sonra sûrede, insanların Hz. Muhammed çağrısına uymayıp körü körüne atalarını taklid etmeleri, meleklere Allah’ın kızları demeleri, Allah’ın kainatın yaratıcısı olduğunu kabul ettikleri halde, O’ndan başka varlıklara da tapmaları kınanmaktadır. Bununla beraber, Hz. İbrâhim Hz. Musa ve Hz. İsâ kıssalarından bahsedilmekte, müşriklerle mücadeleleri, onlara uyarak “Tevhid”e gelenlerin kurtuluşu ve onların çağrılarına uymayanların acı sonları vurgulanmaktadır. Bu misallerle, islâm davasının zorluğuna, meşakkatine ve aynı zamanda faziletine işâret sonuna doğru, fakirlerin cehâlete dayanan batıl inanç ve düşünceleri tek tek çürütülmüş ve Yüce Allah’ın varlığı, birliği, dünya ve âhiretin hâkimiyetinin O’na ait olduğu, insanların bunun karşısında aciz oldukları, yâni “Tevhid” inancı, şöyle ifade edilmiştir“Gökteki ilâh da, yerdeki ilâh da O’dur. O, hâkimdir işinde hikmet sahibidir, âlimdir herşeyi bilir. Göklerin yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine ait olan Allah yücedir! Kıyametin ilmi O’nun nezdindedir. Ve siz O’na döndürüleceksiniz. Allah’ı bırakıp da taptıkları putlar, şefaât gücüne ve yetkisine sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka Şâhitlik edenler bunun dışındadır” 84-86.Zuhruf Sûresi, küfürde ısrar edenlerin durumunun Peygamber tarafından Yüce Allah’a bildirilmesi ve Yüce Allah’ın yumuşak bir ifade ile cevap vermesi ile son bulmaktadır“Rasûlüllah’ın “Yâ Rabbi! Bunlar, imân etmeyen bir kavimdir” demesine karşı Allah,”Şimdilik sen onlardan yüz çevir ve, size selâm olsun size esenlik dilerim de. Yakında bilecekler!” buyurdu 88-89.Zuhruf Suresi’nin FaziletleriPeygamber Efendimiz Rasulullah Sallallahü Aleyhi ve Sellem buyurdu ki“Zuhruf suresini okuyan kişiye kıyamet gününde Allah’u Teala Ey ayetlerimize iman eden ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz de, Siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluk içinde cennete giriniz’ şeklinde hitap edilen cennetlikler zümresine nail olur.” Ebu Suud Efendi, Ebu Suud Tefsiri İrşadü Aklis-Selim, 8/58Zuhruf Suresini yedi kere okuyan kimse, Allah’ın izni ile her muradına nail Suresi şeytanın vesvesesinden korunmak için eşlerin aralarının düzelmesi için, Zuhruf suresinin 9 ve 14. ayetleri yazılıp evin dört bir köşesine bir bineğe veya ulaşım aracına binen bir kişi, Zuhruf suresinin 13-14 ayetleri okuyup da o araçtan inmeden ölürse, şehit olarak ölmüş ters gidip geçim sıkıntısı çekmekte olan bir kişi herhangi bir ayın Salı, Çarşamba ve Perşembe günlerinde oruç tutar, Cuma akşamını da tövbe ve istiğfar ve salavat ile meşgul olup hacet namazını kılar da Zuhruf suresinin 69-73. ayetlerini 90 defa okursa, kısmeti açılır, rızkı rahatsızlığı, temre olan bölgenin etrafı çizilip Zuhruf suresinin 79. ayeti 7 kere okunursa, bi-iznillah şifa efendimiz buyurduki ; Zuhruf suresini dünyadayken okuyan mümin, O Büyük günde Ahiret Gününde ikilemde kalma, korku ve çekinme gibi duygular yaşamayacaktır,Maddi manevi sıkışan, kısmetinin kapalı olduğuna kanaat getiren her kimse Zuhruf Suresinin 69. ve 73. ayeti kerimelerini okumayı alışkanlık edinsin, Allahü Teala’nın izniyle maddi ve manevi tüm işleri hayırla Suresini sürekli okuyan kimse dileklerine ve isteklerine kavuşurŞehir içi Şehir dışı tüm yolculuklarınızda 13. ve 14. ayeti kerimeleri okumayı ihmal etmeyin3 harflilerin vesveselerinden uzak kalmak için tesirli bir suredirAile içi huzursuzluklara, geçimsizliklere karşı 9. ve 14. ayeti kerimelerini bir kağıda yazarak hanenizin her köşesine asın, Allahın izniyle hanenizde muhabbet çoğalacaktırEllerinde Temre cilt rahatsızlığı, sivilce, yara, leke gibi değişik hastalıklar olan her kimse temre ile kaplı olan bölgeyi tükenmez kalemle çizerek surenin 79. ayeti kerimesini 7 defa zikrederse Allah’ın izniyle temreli bölge ortadan Suresi 9. Ayetوَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ ﴿٩﴾Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda le yekûlunne halakahunnel azîzul alîmalîmu.Kendilerine “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan tereddüt etmeden, “Onları sonsuz güç ve ilim sahibi yarattı” Suresi 9. Ayet TefsiriHz. Peygamber’in muhatabı olan müşrik Araplar, taptıkları putları bütün nitelikleri bakımından Allah’a eş ve eşit tutmuyorlardı. Meselâ yaratma fiilinin Allah’a mahsus olduğunu, bu kâinatı ancak büyük bir güce ve bilgiye sahip bir varlığın yaratabileceğini biliyor ve itiraf ediyorlardı. Onlara göre putların işi iyiliği elde etmek, kötülüklerden korunmak için kendileri ile Allah arasında aracı olmak ve onları Allah’a yaklaştırmaktı; putlara bunun için tapınıyorlardı.Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 769Zuhruf Suresi 13. Ayetلِتَسْتَوُوا عَلَى ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ ﴿١٣﴾Li testevû alâ zuhûrihî summe tezkurû ni’mete rabbikum izâsteveytum aleyhi, ve tekûlû subhânellezî sahhara lenâ hâzâ ve mâ kunnâ lehu mukrinînmukrinîne.Siz onların sırtına binip üzerlerine yerleştiğiniz zaman, Rabbinizin nimetini anarak şöyle diyesiniz “Bunları bizim hizmetimize veren Allah’ı tenzih ve tesbih ederiz. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi.”Zuhruf Suresi 13. Ayet TefsiriHayvanlardan binme, yük taşıma, bekçilik, tarla ve harman sürme gibi işlerde yararlanabilmek için onların ehlîleşme kabiliyetlerinin olması şarttır. Eğer yüce yaratıcı hayvanlara bu kabiliyeti vermeseydi, zikredilen hizmetlerinden istifade etmek mümkün olmazdı.Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 770Zuhruf Suresi 14. Ayetوَإِنَّا إِلَى رَبِّنَا لَمُنقَلِبُونَ ﴿١٤﴾Ve innâ ilâ rabbinâ le munkalibûnmunkalibûne.Muhakkak ki biz, Rabbimize mutlaka dönecek Suresi 57-59. Ayetleriوَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ ﴿٥٧﴾Ve lemmâ duribebnu meryeme meselen izâ kavmuke minhu yasıddûnyasıddûne.Meryem’in oğlu Hz. İsa misal verilince, o zaman senin kavmin alay ederek أَآلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلًا بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ ﴿٥٨﴾Ve kâlû e âlihetunâ hayrun em huve, mâ darabûhu leke illâ cedelâcedelen, bel hum kavmun hasımûnhasımûne.Ve “Bizim ilâhlarımız mı hayırlı yoksa o mu?” dediler. Sana bu karşılaştırmayı sırf seninle mücâdeleden başka bir şey için söylemediler. Doğrusu onlar kavgacı bir هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ ﴿٥٩﴾İn huve illâ abdun en’amnâ aleyhi ve cealnâhu meselen li benî isrâîlisrâîle.O sadece, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları’na örnek kıldığımız bir Suresi 57-59. Ayet TefsiriSûrenin 45. âyetinde peygamberler tarihine atıf yapılarak hiçbir devirde Allah’ın, putlara tapılmasına izin vermediği ifade edilmişti. Yine Mekke’de nâzil olan Meryem sûresinde 19/16 vd. Hz. Meryem ve oğlu Îsâ’dan bahsedilmişti. Çevrelerindeki Hıristiyanların inanç ve ibadetlerinden haberdar olan müşrikler, tevhid inancına peygamberlerden şahit ve kanıt getirildiğini işitince, kendilerine göre iyi bir açık yakaladıklarını zannederek gürültü kopardılar; Kur’an’ın açıklamalarına bakarak kendi yanlışlarını düzeltecek yerde, hıristiyanların yanlışını alarak Kur’an’a karşı çıktılar; “Onlar Îsâ’ya tapıyorlardı, biz de putlarımıza tapıyoruz, hem bizimkiler ondan daha iyi” âyetteki “o mu” sorusunda geçen zamirin Hz. Peygamber’e ait olduğunu, müşriklerin mukayeseyi tanrıları ile Hz. Îsâ arasında değil, Peygamberimiz arasında yaptıklarını söyleyen tefsirciler de vardır. Hangi yorum alınırsa alınsın tartışmada karşı tarafın delilleri çürük öncüllere dayanmakta, farklı şeyler birbirine benzetilmekte, sırf tartışmayı kazanabilmek için mantık hileleri yapılmaktadır. Hâsılı laf anlamaz, inatçı müşriklerden oluşan bir muhalefet söz Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 781Zuhruf Suresi 79. Ayetأَمْ أَبْرَمُوا أَمْرًا فَإِنَّا مُبْرِمُونَ ﴿٧٩﴾Em ebramû emran fe innâ mubrimûnmubrimûne.Yoksa onlar işi sağlam mı tuttular? Muhakkak ki asıl biz, işi sağlam Suresi 79. Ayet TefsiriZuhruf Suresi 79. âyetin geliş sebebi olarak, hicrete yakın günlerde Mekkeli müşriklerin toplanıp Hz. Peygamber’i öldürme kararı almaları olayı zikredilmiştir. Onlar bu kararı almışlar, fakat Allah’ın ezelde verdiği karar gerçekleşmiş, Peygamber efendimiz kurulan tuzaktan Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 787-788بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِZuhruf Suresi Arapça, Latin Harfli Okunuşu Ve Türkçe MealiBismillâhirrahmânirrahîmRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…1. حم 1. Hâ Mîm. 1. Hâ, وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ 2. Velkitēbil mubîn. 2. Andolsun her şeyi açıklayan إِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْآناً عَرَبِيّاً لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ 3. İnnē cealnēhu gur’ânen arabiyyel-lealleküm tağgilûn. 3. Şüphe yok ki biz, akıl edesiniz, anlayasınız diye Kur’ân’ı Arap diliyle meydana وَإِنَّهُ فِي أُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَكِيمٌ 4. Veinnehû fî ummil kitēbi ledeynē lealiyyun hakîm. 4. Gerçekten o bizim nezdimizde bulunan ana kitapta mevcut yüce ve hikmet dolu bir أَفَنَضْرِبُ عَنكُمُ الذِّكْرَ صَفْحاً أَن كُنتُمْ قَوْماً مُّسْرِفِينَ 5. Efenedribu ankümuz-zikra safhan en küntüm gavmem-musrifîn. 5. Siz haddi aşan bir kavim oldunuz diye Kur’an’ı size göndermekten vaz mı geçelim?6. وَكَمْ أَرْسَلْنَا مِن نَّبِيٍّ فِي الْأَوَّلِينَ 6. Vekem erselnē min nebiyyin fil evvelîn. 6. Biz öncekilere de nice peygamberler وَمَا يَأْتِيهِم مِّن نَّبِيٍّ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون 7. Vemē ye’tîhim min nebiyyin illē kēnû bihî yestehziûn. 7. Onlar kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay فَأَهْلَكْنَا أَشَدَّ مِنْهُم بَطْشاً وَمَضَى مَثَلُ الْأَوَّلِينَ 8. Feehleknē eşedde minhum betşev-vemedâ meselul evvelîn. 8. Biz onlardan daha kuvvetli olanları helâk ettik. Kur’an’da öncekilerin örneği de وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ 9. Velein seeltehum men [k]halegas-semēvēti vel arda leyegûlunne [k]halegahunnel azîzul alîm. 9. Eğer sen onlara “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan elbette “Onları çok güçlü ve her şeyi bilen Allah yarattı.” الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَرْضَ مَهْداً وَجَعَلَ لَكُمْ فِيهَا سُبُلاً لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ 10. Ellezî ceale lekümul erda mehdev-veceale leküm fîhē subulel lealleküm tehtedûn. 10. O, yeryüzünü sizin için bir beşik yaptı ve doğru gidesiniz diye orada sizin için yollar meydana وَالَّذِي نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَنشَرْنَا بِهِ بَلْدَةً مَّيْتاً كَذَلِكَ تُخْرَجُونَ 11. Vellezî nezzele mines-semēi mēem-bigaderin feenşernē bihî beldetem-meyten kezēlike tu[k]hracûn. 11. Allah gökten belli bir ölçüye göre su indirdi. Biz onunla ölü bir memlekete yeniden hayat verdik. İşte siz de kabirlerinizden böyle diriltilip وَالَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ الْفُلْكِ وَالْأَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَ 12. Vellezî [k]halegal ezvēce küllehē veceale leküm minel fulki vel en’âmi mē terkebûn. 12. Allah bütün çiftleri yaratmıştır. Sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var لِتَسْتَوُوا عَلَى ظُهُورِهِ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ إِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ 13. Litestevû alē zuhûrihî sümme tezkürû niğmete rabbiküm izesteveytum aleyhi vetegûlû subhânellezî se[k]h[k]hara lenē hēzē vemē künnē lehû mugrinîn. 13. Siz onların sırtına binip üzerlerine yerleştiğiniz zaman, Rabbinizin nimetini anarak şöyle diyesiniz “Bunları bizim hizmetimize veren Allah’ı tenzih ve tesbih ederiz. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi.”14. وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَا لَمُنقَلِبُونَ 14. Veinnē ilē rabbinē lemungalibûn. 14. “Gerçekten biz Rabbimize döneceğiz.”15. وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِهِ جُزْءاً إِنَّ الْإِنسَانَ لَكَفُورٌ مُّبِينٌ 15. Vecealû lehû min ibēdihî cuz’en innel insēne lekefûrum-mubîn. 15. Buna rağmen insanlar, Allah’ın kullarından bir kısmını O’nun bir parçası saydılar. Gerçekten de insan apaçık bir أَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَأَصْفَاكُم بِالْبَنِينَ 16. Emit-te[k]haze mimmē ye[k]hlugu benētiv-veesfēküm bil benîn. 16. Yoksa O, yarattıklarından kendisine kızlar edindi de erkek çocukları size mi seçti?17. وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمَنِ مَثَلاً ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدّاً وَهُوَ كَظِيمٌ 17. Veizē buşşira ehaduhum bimē darabe lirrahmēni meselen zalle vechuhû musveddev-vehüve kezîm. 17. Onlardan biri Rahman olan Allah’a isnat ettiği kız çocuğu ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir de öfkesinden yutkunur أَوَمَن يُنَشَّأُ فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُبِينٍ 18. Evemen yuneşşeu fil hilyeti vehüve fil [k]hisâmi ğayru mubîn. 18. Yoksa onlar, süs ve ziynet içerisinde yetiştirilip de mücadelede erkek gibi kendisini savunmaya açık olmayan kızları mı O’na isnat ediyorlar?19. وَجَعَلُوا الْمَلَائِكَةَ الَّذِينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمَنِ إِنَاثاً أَشَهِدُوا خَلْقَهُمْ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْأَلُونَ 19. Vecealulmelēiketellezîne hum ibēdur-rahmēni inēsen eşehidû [k]halgahum setuktebu şehēdetuhum veyuselûn. 19. Onlar Rahman olan Allah’ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onlar meleklerin yaratılışını gördüler mi? Onların şahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya وَقَالُوا لَوْ شَاء الرَّحْمَنُ مَا عَبَدْنَاهُم مَّا لَهُم بِذَلِكَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا يَخْرُصُونَ 20. Vegâlû lev şēerrahmēnu mē abednēhum mē lehum bizēlike min ilmin in hum illē ye[k]hrusûn. 20. Onlar “Eğer Rahman olan, Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık.” dediler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَاباً مِّن قَبْلِهِ فَهُم بِهِ مُسْتَمْسِكُونَ 21. Em âteynēhum kitēbem-min gablihî fehum bihî mustemsikûn. 21. Yoksa biz kendilerine bundan önce bir kitap verdik de onlar, ona mı sarılıyorlar?22. بَلْ قَالُوا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّهْتَدُونَ 22. Bel gâlû innē vecednē âbēenē alē ummetiv-veinnē alē âsērihim muhtedûn. 22. Hayır, onlar sadece “Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz.” وَكَذَلِكَ مَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ فِي قَرْيَةٍ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَا إِنَّا وَجَدْنَا آبَاءنَا عَلَى أُمَّةٍ وَإِنَّا عَلَى آثَارِهِم مُّقْتَدُونَ 23. Vekezēlike mē erselnē min gablike fî garyetim-min-nezîrin illē gâle mutrafûhē innē vecednē âbēenē alē ummetiv-veinnē alē âsērihim mugtedûn. 23. Ey Muhammed! Yine böyle biz senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri “Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız.” قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكُم بِأَهْدَى مِمَّا وَجَدتُّمْ عَلَيْهِ آبَاءكُمْ قَالُوا إِنَّا بِمَا أُرْسِلْتُم بِهِ كَافِرُونَ 24. Gâle evelev ci’tuküm biehdē mimmē vecedtum aleyhi âbēeküm gâlû innē bimē ursiltum bihî kēfirûn. 24. Gönderilen uyarıcı; “Eğer size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem de mi bana uymazsınız?” deyince, onlar “Gerçekten biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz.” فَانتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ 25. Fentegamnē minhum fenzur keyfe kēne âgibetul mukezzibîn. 25. Biz de onlardan intikam aldık. Bak peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl oldu!26. وَإِذْ قَالَ إِبْرَاهِيمُ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ إِنَّنِي بَرَاء مِّمَّا تَعْبُدُونَ 26. Veiz gâle İbrâhîmu liebîhi vegavmihî innenî berâemmimmē teğbudûn. 26. Hani İbrahim babasına ve kavmine “Gerçekten ben sizin taptığınız şeylerden إِلَّا الَّذِي فَطَرَنِي فَإِنَّهُ سَيَهْدِينِ 27. İllellezî fetaranî feinnehû seyehdîn. 27. Ben ancak beni yaratana taparım. Şüphesiz ki O, beni doğru yola iletecektir.” وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً فِي عَقِبِهِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ 28. Vecealehē kelimetem-bēgiyeten fî agibihî leallehum yerciûn. 28. İbrahim, bu sözü, ardından gelecek olanlara devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, onlar doğru yola بَلْ مَتَّعْتُ هَؤُلَاء وَآبَاءهُمْ حَتَّى جَاءهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُّبِينٌ 29. Bel metteğtu heulēi veâbēehum hattē cēuhumul haggu verasûlum-mubîn. 29. Doğrusu ben bunları da babalarını da kendilerine hak olan kitap ve gerçeği açıklayan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp وَلَمَّا جَاءهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ وَإِنَّا بِهِ كَافِرُونَ 30. Velemmē cēehumul haggu gâlû hēzē sihruv-veinnē bihî kēfirûn. 30. Kendilerine hak geldiği zaman onlar “Bu bir büyüdür doğrusu biz onu tanımıyoruz.” وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هَذَا الْقُرْآنُ عَلَى رَجُلٍ مِّنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظِيمٍ 31. Vegâlû levlē nuzzile hēzel gur’ânu alē raculim-minel garyeteyni azîm. 31. Yine Onlar “Bu Kur’an, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?” أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَةَ رَبِّكَ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُم مَّعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُم بَعْضاً سُخْرِيّاً وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِّمَّا يَجْمَعُونَ 32. Ehum yegsimûne rahmete rabbike nahnü gasemnē beynehum meîşetehum fil hayētid-dunyē verafeğnē bağdahum fevga bağdin deracētil liyette[k]hize bağduhum bağden su[k]hriyyev-verahmetu rabbike [k]hayrum-mimmē yecmeûn. 32. Ey Muhammed! Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye biz onların bir kısmını diğerlerinden derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha وَلَوْلَا أَن يَكُونَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَن يَكْفُرُ بِالرَّحْمَنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفاً مِّن فَضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَ 33. Velevlē en yekûnen-nēsu ummetev vēhidetel lecealnē limen yekfuru birrahmeni libuyûtihim sugufem min feddativ-vemeârice aleyhē yezherûn. 33. Eğer insanlar küfre sapan bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahman olan Allah’ı inkâr eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler وَلِبُيُوتِهِمْ أَبْوَاباً وَسُرُراً عَلَيْهَا يَتَّكِؤُونَ 34. Velibuyûtihim ebvēbev-vesururan aleyhē yettekiûn. 34. Onların evleri için gümüşten kapılar, üzerine yaslanacakları koltuklar وَزُخْرُفاً وَإِن كُلُّ ذَلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةُ عِندَ رَبِّكَ لِلْمُتَّقِينَ 35. Vezu[k]hrufev-vein küllü zēlike lemmē metēul hayētid-dunyē vēlâ[k]hiratu inde rabbike lilmuttegîn. 35. Daha nice altın ziynetler verirdik. Çünkü bunların bizce hiçbir kıymeti yoktur. Bütün bunlar dünya hayatının geçici menfaatinden başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَاناً فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ 36. Vemen yeğşu an zikrir-rahmēni nugayyid lehû şeytânen fehuve lehû garîn. 36. Her kim Rahman olan Allah’ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ 37. Veinnehum leyesuddûnehum anissebîli veyehsebûne ennehum muhtedûn. 37. Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını حَتَّى إِذَا جَاءنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْنِي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَرِينُ 38. Hattē izē cēenē gâle yē leyte beynî vebeyneke buğdel meşrigayni febi’sel garîn. 38. Nihayet kıyamet günü bize gelince, arkadaşına “Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın!” وَلَن يَنفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذ ظَّلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ 39. Velen yenfeakümul yevme izzalemtum enneküm fil azēbi muşterikûn. 39. Onlara “Bugün pişmanlık duymanız size hiçbir fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz zulmettiniz. Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız.” أَفَأَنتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ أَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَن كَانَ فِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ 40. Efeente tusmius-sümme ev tehdil umye vemen kēne fî dalēlim mubîn. 40. Ey Muhammed! O halde sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körlere ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi doğru yolu göstereceksin?41. فَإِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَإِنَّا مِنْهُم مُّنتَقِمُونَ 41. Feimmē nezhebenne bike feinnē minhum muntegimûn. 41. Eğer biz seni onlara azap gelmeden önce alıp götürsek bile onlardan intikam أَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذِي وَعَدْنَاهُمْ فَإِنَّا عَلَيْهِم مُّقْتَدِرُونَ 42. Ev nuriyennekellezî veadnēhum feinnē aleyhim mugtedirûn. 42. Yahut da onlara vaat ettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü bizim onlara azap etmeye gücümüz فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ إِنَّكَ عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ 43. Festemsik billezî ûhiye ileyke inneke alē sırâtım-mustegîm. 43. Öyleyse sen, sana vahyedilen Kur’an’a sarıl. Şüphesiz ki sen doğru bir yol وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ 44. Veinnehû lezikrul leke veligavmike vesevfe tus elûn. 44. Doğrusu o Kur’an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رُّسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِن دُونِ الرَّحْمَنِ آلِهَةً يُعْبَدُونَ 45. Vēsel men erselnē min gablike mir-rusulinē ecealnē min dûnir-rahmēni âliheten yuğbedûn. 45. Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor, biz Rahman olan Allah’tan başka kendisine ibadet edilecek ilâhlar yapmış mıyız?46. وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَقَالَ إِنِّي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ 46. Velegad erselnē Mûsē biâyētinē ilē fir’avne vemeleihî fegâle innî rasûlu rabbil âlemîn. 46. Andolsun ki, biz Musa’yı mucizelerimizle Firavun’a ve ileri gelen adamlarına gönderdik. Musa “Ben gerçekten âlemlerin Rabbi olan Allah’ın peygamberiyim.” فَلَمَّا جَاءهُم بِآيَاتِنَا إِذَا هُم مِّنْهَا يَضْحَكُونَ 47. Felemmē cēehum biâyētinē izē hum minhē yedhakûn. 47. Musa onlara mucizelerimizi getirince onlar hemen bu mucizelere وَمَا نُرِيهِم مِّنْ آيَةٍ إِلَّا هِيَ أَكْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا وَأَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ 48. Vemē nurîhim min âyetin illē hiye ekberu min u[k]htihē vee[k]haznēhum bil azēbi leallehum yerciûn. 48. Bizim onlara gösterdiğimiz her bir mucize diğerinden daha büyüktü. Belki doğru yola dönerler diye biz onları azapla وَقَالُوا يَا أَيُّهَا السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِندَكَ إِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ 49. Vegâlû yē eyyuhessēhiru edu lenē rabbeke bimē ahide indeke innenē lemuhtedûn. 49. Onlar azâbı görünce “Ey sihirbaz! Sende olan ahdi hürmetine bizim için Rabbine dua et. Biz gerçekten doğru yola gireceğiz.” فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِذَا هُمْ يَنكُثُونَ 50. Felemmē keşefnē anhumul azēbe izē hum yenküsûn. 50. Fakat azabı kendilerinden kaldırdığımız zaman hemen sözlerinden وَنَادَى فِرْعَوْنُ فِي قَوْمِهِ قَالَ يَا قَوْمِ أَلَيْسَ لِي مُلْكُ مِصْرَ وَهَذِهِ الْأَنْهَارُ تَجْرِي مِن تَحْتِي أَفَلَا تُبْصِرُونَ 51. Venēdē fir’avnu fî gavmihî gâle yē gavmi eleyse lî mulkü misra vehēzihil enhēru tecrî min tehtî efelē tubsırûn. 51. Firavun kavmine seslenerek dedi ki “Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?52. أَمْ أَنَا خَيْرٌ مِّنْ هَذَا الَّذِي هُوَ مَهِينٌ وَلَا يَكَادُ يُبِينُ 52. Em ene [k]hayrum-min hēzellezî hüve mehînuv-velē yekēdu yubîn. 52. Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayan şu zavallıdan daha hayırlı değil miyim?53. فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِّن ذَهَبٍ أَوْ جَاء مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ 53. Felevlē ulgiye aleyhi esviratum-min zehebin ev cēe meahul melēiketu mugterinîn. 53. Eğer O’nun dediği doğru ise üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber onu tasdik eden melekler gelmeli değil miydi?”54. فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَأَطَاعُوهُ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْماً فَاسِقِينَ 54. Feste[k]haffe gavmehû feetâûhu innehum kēnû gavmen fēsigîn. 54. Firavun kavmini küçümsedi. Onlar da O’na itaat ettiler. Çünkü onlar fâsık bir فَلَمَّا آسَفُونَا انتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَأَغْرَقْنَاهُمْ أَجْمَعِينَ 55. Felemmē âsefûnentegamnē minhum feeğragnēhum ecmeîn. 55. Nihayet bizi gazaplandırdıkları zaman onlardan intikam aldık. Hepsini suda فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفاً وَمَثَلاً لِلْآخِرِينَ 56. Fecealnēhum selefev-vemeselel lil â[k]hirîn. 56. Onları sonradan gelecekler için ibret ve örnek وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلاً إِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ 57. Velemmē duribebnu Meryeme meselen izē gavmuke minhu yesiddûn. 57. Meryem oğlu İsâ bir misal olarak anlatılınca, senin kavmin hemen ondan bir delil bulduklarını sanarak bağrışmaya وَقَالُوا أَآلِهَتُنَا خَيْرٌ أَمْ هُوَ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ إِلَّا جَدَلاً بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ 58. Vegâlû eâlihetunē [k]hayrun em hüve mē darabûhu leke illē cedelem-bel hum gavmun [k]hasımûn. 58. Onlar dediler ki “Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlıdır, yoksa İsâ mı?” Bu misâli sırf seninle tartışmak için ortaya attılar. Doğrusu onlar çok kavgacı bir إِنْ هُوَ إِلَّا عَبْدٌ أَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلاً لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ 59. İn hüve illē abdun en’amnē aleyhi vecealnēhu meselel libenî isrâîl. 59. İsâ, ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir وَلَوْ نَشَاء لَجَعَلْنَا مِنكُم مَّلَائِكَةً فِي الْأَرْضِ يَخْلُفُونَ 60. Velev neşēu lecealnē minküm melēiketen fil ardi ye[k]hlufûn. 60. Eğer biz dileseydik, sizden yeryüzünde yerinize geçecek melekler وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِّلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ 61. Veinnehû leilmul lissēati felē temterunne bihē vettebiûni hēzē sırâtum-mustegîm. 61. Gerçekten o, İsâ’nın yere inişi kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ 62. Velē yesuddennekümüşşeytânu innehû leküm aduvvum-mubîn. 62. Sakın şeytan sizi doğru yoldan alıkoymasın. Gerçekten o sizin için apaçık bir وَلَمَّا جَاء عِيسَى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُم بِالْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُم بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ 63. Velemmē cēe îsē bil beyyinēti gâle gad ci’tuküm bil hikmeti veliubeyyine leküm bağdallezî te[k]htelifûne fîhi fettegûllâhe veetîûn. 63. İsâ mucizelerle indiği zaman dedi ki “Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. O halde Allah’tan korkun, ve bana itaat إِنَّ اللَّهَ هُوَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ 64. İnnallâhe hüve rabbî verabbuküm feğbudûhu hēzē sırâtum-mmustegîm. 64. Gerçekten benim de Rabbim sizin de Rabbiniz Allah’tır. Öyle ise O’na kulluk edin. Bu doğru bir فَاخْتَلَفَ الْأَحْزَابُ مِن بَيْنِهِمْ فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ أَلِيمٍ 65. Fe[k]htelefel ehzēbu mim-beynihim feveylul lillezîne zalemû min azēbi yevmin elîm. 65. Fakat aralarından çıkan gruplar, İsâ hakkında ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azâbından dolayı vay zulmedenlerin hâline!66. هَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا السَّاعَةَ أَن تَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ 66. Hel yenzurûne illessēate en te’tiyehum bağtetev-vehum lē yeş’urûn. 66. Onlar kendileri farkına varmadan ansızın kıyâmetin başlarına gelmesini mi bekliyorlar?67. الْأَخِلَّاء يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ إِلَّا الْمُتَّقِينَ 67. El e[k]hillēu yevmeizim-bağduhum libağdin aduvvun illel muttegîn. 67. O gün Allah’tan korkanlar hariç dost olanlar birbirlerine يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَا أَنتُمْ تَحْزَنُونَ 68. Yē ibēdi lē [k]havfun aleykümul yevme velē entum tehzenûn. 68. Ey kullarım, korku yok size bugün, kederlenmezsiniz الَّذِينَ آمَنُوا بِآيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِمِينَ 69. Ellezîne âmenû biâyētinē vekēnû muslimîn. 69. O kullarım, inananlardır delillerimize ve onlar, teslîm ادْخُلُوا الْجَنَّةَ أَنتُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ 70. Ud[k]hulul cennete entum veezvēcuküm tuhberûn. 70. Siz ve eşleriniz cennete girin. Orada ağırlanıp sevindirileceksiniz.”71. يُطَافُ عَلَيْهِم بِصِحَافٍ مِّن ذَهَبٍ وَأَكْوَابٍ وَفِيهَا مَا تَشْتَهِيهِ الْأَنفُسُ وَتَلَذُّ الْأَعْيُنُ وَأَنتُمْ فِيهَا خَالِدُونَ 71. Yutâfu aleyhim bisıhâfim-min zehebiv-veekvēbiv-vefîhē mē teştehîhil enfusu vetelezzul eğyunu veentum fîhē [k]hâlidûn. 71. Onların etrafında yiyecek ve içecekler altın tepsiler ve kadehlerle dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı herşey vardır. Siz orada ebedi olarak وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّتِي أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ 72. Vetilkel cennetul letî ûristumûhē bimē küntüm tağmelûn. 72. İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet لَكُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ كَثِيرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ 73. Leküm fîhē fēkihetun kesîratum-minhē te’külûn. 73. Orada sizin için bol bol meyveler vardır. Onlardan إِنَّ الْمُجْرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَ 74. İnnel mucrimîne fî azēbi cehenneme [k]hâlidûn. 74. Şüphesiz ki suçlular, cehennem azâbında ebedi olarak لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ 75. Lē yufetteru anhum vehum fîhi mublisûn. 75. Onların azâbı hafifletilmez ve onlar azap içersinde وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلَكِن كَانُوا هُمُ الظَّالِمِينَ 76. Vemē zalemnēhum velekin kēnû humuz-zâlimîn. 76. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlimler وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ قَالَ إِنَّكُم مَّاكِثُونَ 77. Venēdev yē mēlikü liyegdi aleynē rabbuke gâle inneküm mēkisûn. 77. Onlar cehennem bekçisine “Ey Mâlik! Rabbin artık bizi öldürsün.” diye seslenirler. Mâlik de “Siz böylece kalacaksınız.” لَقَدْ جِئْنَاكُم بِالْحَقِّ وَلَكِنَّ أَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ 78. Legad ci’nēküm bil haggi velēkinne ekseraküm lilhaggi kērihûn. 78. Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat sizin çoğunuz haktan أَمْ أَبْرَمُوا أَمْراً فَإِنَّا مُبْرِمُونَ 79. Em ebramû emrn feinnē mubrimûn. 79. Yoksa onlar hakka karşı gelmek için bir iş mi kararlaştırdılar? Biz de onları cezalandırmak için أَمْ يَحْسَبُونَ أَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوَاهُم بَلَى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ 80. Em yehsebûne ennē lē nesmeu sirrahum venecvēhum belē verusulunē ledeyhim yektubûn. 80. Yoksa onlar bizim sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçi meleklerimiz de her yaptıklarını قُلْ إِن كَانَ لِلرَّحْمَنِ وَلَدٌ فَأَنَا أَوَّلُ الْعَابِدِينَ 81. Gul in kēne lirrahmēni veledun feenē evvelul âbidîn. 81. Ey Muhammed! de ki “Eğer Rahman olan Allah’ın bir çocuğu olsaydı, ona ibâdet edenlerin birincisi ben olurdum.”82. سُبْحَانَ رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ 82. Sübhâne rabbissemēvēti vel ardi rabbil arşi ammē yasifûn. 82. Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirdikleri şeyden münezzehtir, فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي يُوعَدُونَ 83. Fezerhum ye[k]hûdû veyelabû hattē yulēgû yevmehumullezî yûadûn. 83. Şimdi sen bırak onları, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاء إِلَهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَهٌ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ 84. Vehüvellezî fîssemēi ilehuv-vefil ardi ilehuv-vehüvel hakîmul alîm. 84. Gökteki ilâh da yerdeki ilâh da O’dur. O hüküm ve hikmet sahibidir her şeyi وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 85. Vetebērakellezî lehû mülküssemēvēti vel ardi vemē beynehumē veindehû ilmus-sēati veileyhi turceûn. 85. Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın şanı yücedir. Kıyâmet saatinin bilgisi de yalnız onun yanındadır. Siz sadece O’na وَلَا يَمْلِكُ الَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَن شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ 86. Velē yemlikülllezîne yedûne min dûnihişşefēate illē men şehide bil haggi vehum yağlemûn. 86. Onların Allah’ı bırakıp da taptıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefâat وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّى يُؤْفَكُونَ 87. Velein seeltehum men [k]halegahum leyegûlunnellâhu feennē yu’fekûn. 87. Eğer sen onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette “Allah” derler. O halde nasıl haktan çevriliyorlar?88. وَقِيلِهِ يَارَبِّ إِنَّ هَؤُلَاء قَوْمٌ لَّا يُؤْمِنُونَ 88. Vegîlihî yērabbi inne heulēi gavmul lē yu’minûn. 88. Peygamberin sözü şu olmuştur “Ey Rabbim! Bunlar gerçekten imân etmeyen bir kavimdir.”89. فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ 89. Fesfah anhum ve gul selâmun fesevfe yağlemûn. 89. Ey Muhammed! Şimdilik sen onlara aldırma ve “Size selâm olsun.” de. Onlar yakında bilecekler!Kuran-ı Kerim Tüm Sureler Sıralı ListesiKuran-ı Kerim Hakkında BilgiKur’ân-ı Kerim Nüzul İniş Sırasına göre SurelerFatiha SuresiBakara SuresiBakara Suresi FaziletleriYasin suresiKısa Namaz SureleriArabaya Binerken Okunacak Dua ve Facebook’ta! Giriş Tarihi 1130 Güncelleme Tarihi 1130 Zuhruf Suresi Kur'an-ı Kerim'de yer alan surelerdendir. Oldukça önemli faziletleri olan sure Müslümanlara birçok önemli bilgi verir. Zuhruf Suresi okunuşu ve yazılışı da bu bakımdan Müslümanların bilmesi gerekenler arasında yer alır. Kişiler Zuhruf Suresi Arapça yazılışı konusunda yeterli bilgiye sahip olmayabilirler. Böyle durumlarda Zuhruf Suresi Türkçe anlamı da okunabilir. Adını 35. Ayet içerisinde geçen "Zuhruf" kelimesinden alan Zuhruf Suresi meali ve tefsiri de bilinmesi gerekenlerdendir. ABONE OL Zuhruf Suresi Mekke döneminde nazil olmuştur. Toplamda 89 ayetten oluşan sure Kur'n-ı Kerim2in mucizesinden bahseder. Hz. Muhammed SAV'in gerçek bir peygamber olduğundan ve tebliğ etmiş olduğu dinin de hak din olduğundan bahseden bir kitaptır. Zuhruf Suresi okunuşu önem verilmesi gereken konular arasında yer alır. Aynı zamanda Zuhruf Suresi yazılışı hakkında da Müslümanlar bilgi sahibi olmak durumundadır. Bununla birlikte Arapça yazılışını okuyamayan kişiler Zuhruf Suresi Türkçe anlamı da okuyabilirler. Zuhruf Suresi meali ve tefsiri de surenin temel olarak nelerden bahsettiğini belirtmektedir. Zuhruf Suresi Arapça yazılışı, Türkçe anlamı, meali ve tefsiri hakkında tüm detaylar yazımızın içerisinde yer alıyor. Zuhruf Suresi Arapça Yazılışı Zuhruf Suresi, İslam'ın hak din ve peygamberin de Hz. Muhammed olduğu üzerinde duran bir suredir. Birçok önemli konuda bilgi veren sure aynı zamanda kişilerin geçici dünya menfaatlerine bağlanmamasına da değinmektedir. Zuhruf Suresi Arapça yazılışı ise şu şekildedir Bismillahirrahmanirrahim mım kitabil mübın cealnahü kur'anen arabiyyen lealleküm ta'kılun innehu fı ümmil kitabi ledeyna le aliyyün hakım fe nadribü ankümüz zikra safhan en küntüm kavmem müsrifın kem erselna min nebiyyin fil evvelın ma yet'tıhim min nebiyyin illa kanu bihı yestehziun ehlekna eşedde minhüm batşev ve meda meselül evvelın lein seeltehüm men halekas semavati vel erda le yekulünne halekahünnel azızül alım ceale lekümül erda mehdev ve veale leküm fıha sübülel lealleküm tehtedun nezzele mines semai maem bi kader fe enşarna bihı beldetem meyta kezalike tuhracun halekal ezvace külleha ve ceale leküm minel fülki vel en'ami ma terkebun testevu ala zuhurihı sümme tezküru nı'mete rabbiküm izesteveytüm aleyhi ve tekulu sübhanellezı sehhara lena haza ve ma künna lehu mukrinın inna ila rabbina le münkalibun cealu lehu min ıbadihı cüz'a innel insane le kefurum mübın memma yahlüku benativ ve asfaküm bil benın iza büşşira ehadühüm bima darabe lir rahmani meselen zalle vechühu müsveddev ve hüze kezıym ve mey yüneşşeü fil hılyeti ve hüve fil hısami ğayrumübın cealül melaiketellezıne hüm ıbadür rahmani inasa e şehidu halkahüm setüktebü şehadetühüm ve yüs'elun kalu lev şaer rahmanü ma abednahüm ma lehüm bi zalike min ılmin in hüm illa yahrusun ateynahüm kitabem min kablihı fe hüm bihı müstemsikun kalu inna vecedna abaena ala ümmetiv ve inna ala asarihim mühtedun kezalike ma erselna min kablike fı karyetim min nezırin illa kale mütrafuha inna vecedna abaena ala ümmetiv ve inna ala asarihim muktedun e ve lev ci'tüküm bi ehda mimma vecedtüm aleyhi abaeküm kalu inna bima ürsiltüm bihı kafirun mihüm fenzur keyfe kane akıbetül mükezzibın iz kale ibrahımü li ebıhi ve kavmihı innenı beraüm mimma ta'büdun fetaranı fe innehu seyehdın cealeha kelimetem bakıyeten fı akıbihı leallehüm yarciun metta'tü haülai ve abaehüm hatta caehümül hakku ve rasulüm mübın lemma caehümül hakku kalu haza sıhruv ve inna bihı kafirun kalu lev la nüzzile hazel kur'anü ala racülim minel karyeteyni azıym hüm yaksimune rahmete rabbik nahnü kasemna beynahüm meıyşetehüm fil hayatid dünya ve rafa'na ba'dahüm fevka ba'dın deracatil li yettehıze ba'duhüm ba'dan suhriyya ve rahmetü rabbike hayrum mimma yecmeun lev la ey yekunen nasü ümmetev vahıdetel le cealna li mey yekfüru bir rahmani li büyutihim şükufem min fiddativ ve mearice aleyha yazherun li büyutihim ebvabev ve süruran aleyha yettekiun zuhrufa ve in küllü zalike lemma metaul haytiod dünya vel ahıratü ınde rabbike lil müttekıyn mey ya'şü an zikrir rahmani nükayyıd lehu şeytanen fe hüve lehu karın innehüm le yesuddunehüm anis sebıli ve yahsebune ennehüm anis sebıli ve yahsebune ennehüm mühtedun iza caena kale ya leyte beynı ve beyneke bu'del meşrikayni fe bi'sel karın ley yenfeakümül yevme iz zalemtüm enneküm fil azabe müşterikun fe ente tüsmius summe ev tehdil umye ve men kane fı dalalim mübın imma nezhebenne bike fe inna minhüm müntekımun nüriyenne kellezı veadnahüm fe inna aleyhim muktedoirun billezı uhıye ileyk inneke ala sıratım müstekıym innehu lezikrul leke ve li kavmik ve sevfe tüs'elun men erselna min kablike mir rusülina e cealna min dunir rahmani alihetey yu'bedun le kad erselna musa bi ayatina ila fir'avne ve meleihı fe kale inni rasulü rabbil alemın caehüm bi ayatina iza hüm minha yadhakun ma nürıhim min ayetin illa hiye ekberu min uhtiha ve ehaznahüm bil azabi leallehüm yarciun kalu ya eyyühes sahırud'u lena rabbeke bima ahide ındeke innena le mühtedun keşefna anhümül azabe izahüm yenküsun nada fir'avnü fı kamihı kale ya kavmi e leyse lı mülkü mısra ve hazihil enharu tecrı min tahtı e fe la tübsırün ene hayrum min hazellezı hüve mehınüv ve la yekadü yübın lev la ülkıye aleyhi esviratüm min zehebin ev cae meahül melaiketü mukterinın kavmehu fe etauh innehüm kanu kavmen fasikıyn asefununtekamna minhüm fe ağraknahüm ecmeıyn cealnahüm selefev ve meselel lil ahırın lemma duribebnü meryeme meselen iza kavmüke minhü yesıddun kalu e alihetüna hayrun em hu ma darabuhü leke illa cedela bel hüm kavmün hasımun hüve illa abdün en'amna aleyhi ve cealnahü meselel li benı israıl lev neşaü le cealna minküm melaiketen fil erdı yahlüfun innehu le ılmül lissaati fe la temterunne biha vettebiun haza sıratum müstekıym la yesudodennekümüş şeytan innehu leküm adüvvün mübın lemma cae ıysa bil beyyinati kale kad ci'tüküm bil hıkmeti ve li übeyyine leküm ba'dallezı tahtelifune fıh fettekullahe ve etıy'un hüve rabbı ve rabbüküm fa'büduh haza sıratum müstekıym ahzabü mim beynihim fe veylül lillezıne zalemu min azabi yevmin elım yenzurune illes saate en te'tiyehüm bağtetev ve hüm la yeş'urun ehıllaü yevmeizim ba'duhüm li ba'dın adüvvün illel müttekıyn ıbadi la havfün aleykümül yevme ve la entüm tanzenun amenu bi ayatina ve kanu müslimın cennete entüm ve ezvacüküm tuhberun aleyhim bi sıhafim min zehebiv ve ekvab ve fıha ma teştehıhil enfüsü ve telezzül a'yün ve entüm fıha halidün tilkel cennetülletı uristümuha bima küntüm ta'melun fiha fakihetün kesıratüm miha te'külun mücrimıne fı azabi cehenneme halidun yüfetteru anhüm ve hüm fıhi müblisun ma zalemnahüm ve lakin kanu hümüz zalimın nadev ya malikü li yakdı aleyna rabbük kale inneküm makisun ci'naküm bil hakkı ve lakinne ekseraküm lil hakkı karihun ebramu emran fe inna mübrimun yahsebune enna la nesmeu sirrahüm ve necvahüm bela ve rusülüna ledeyhüm yektübun in kane lirrahmani veledün fe ene evvelül abidın rabbis semavati vel erdı rabbil arşi amma yesıfun yahudu ve yel'abu hatta yülaku yevmehümüllezı yuadun hüvellezı fis semai ilahüv ve fil erdı ilah ve hüvel hakımül alım tebarakellezı lehu mülküs semavati vel erdı ve ma beynehüma ve ındehu ılmüs saah ve ileyhi türceun la yemliküllezıne yed'une min dunihiş şefaate illa men şehide bil hakkı ve hüm ya'lemun lein seeltehüm men halekahüm le yekulünnellahü fe enna yü'fekun kıylihı ya rabbi inne haülai kavmül la yü'minun anhüm ve kul selam fe sevfe ya'lemun Zuhruf Suresi 3. ayeti ne anlatıyor? Zuhruf Suresi 3. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...Zuhruf Suresi 3. Ayetinin Arapçasıاِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْءٰنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَۚ Zuhruf Suresi 3. Ayetinin Meali AnlamıŞüphesiz biz onu, düşünüp anlayabilesiniz ve gerekli dersleri alabilesiniz diye Arapça bir Kur’an olarak Suresi 3. Ayetinin TefsiriKur’ân-ı Kerîm “mübîn”dir; Allah’ın emir ve yasaklarını açıklamaktadır. Muhtevası açık ve anlaşılır bir kitaptır. İfadeleri fasîh ve belîğdir. O, hak ile bâtılın, doğru ile eğrinin arasını net çizgilerle ayırmaktadır. Arapça bir Kur’an olarak indirilmesinin hikmeti, ilk hitap ettiği kişilere âyetlerini düşünüp anlama ve ondan gereken dersleri çıkarabilme imkânı sağlamasıdır. Arapça bilmeyenler ise ya Arapça öğrenerek veya Kur’ân-ı Kerîm’in kendi dillerine yapılan tercüme ve tefsirlerinden faydalanarak Kur’an’ın mânalarını öğreneceklerdir. Kur’ân-ı Kerîm’in içinde kayıtlı bulunduğu bildirilen اُمّ الْكِتَابِ Ümmü’l-kitâb, Levh-i Mahfûz’dur. Bunun bir diğer ismi de كِتَابٌ مَكْنُونٌ Kitâbun Meknûndür. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur “Şüphesiz o, çok değerli, pek şerefli bir Kur’an’dır. Onun aslı çok iyi korunmuş bir kitaptadır.” Vâkıa 56/77-78 “Doğrusu bu pek şerefli bir Kur’an’dır. Onun aslı Levh-i Mahfûz’da her türlü müdahaleden koruma altındadır.” Burûc 85/21-22 Kur’an عَلِيٌّ aliyydir; çok şereflidir, kendisine ulaşılıp değiştirilemeyecek kadar yücedir. حَك۪يمٌ hakîmdir; nazmı, üslubu, verdiği bilgiler çok sağlamdır. Baştan sona ilâhî hüküm ve hikmetlerle doludur. Bu sebepledir ki devam eden âyetlerde şöyle buyruluyorZuhruf Suresi tefsiri için tıklayınız...Kaynak Ömer Çelik TefsiriZuhruf Suresi 3. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız... İslam ve İhsan Bayraktar Bayraklı Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an MealiBiz, anlayasınız diye onu Arapça bir Kur'an Okuyan Kur’an Meal-TefsirŞüphesiz biz akıl edesiniz diye onu Arapça bir Kur'an kıldık.*Edip Yüksel Mesaj Kuran ÇevirisiAnlamanız için onu kusursuz bir dile sahip bir Kuran yaptık.*Biz onu düşünüp anlayasınız diye Arapça bir kur'an Vakfı Süleymaniye Vakfı MealiOnu, Arapça ayetler kümesi haline kuranlar haline* getirdik; belki aklınızı Rıza Safa Kur'an-ı Kerim GerçekAslında, Onu, çok kolay anlaşılacak Kur'an yaptık; belki aklınızı kullanırsınız İslamoğlu Hayat Kitabı Kur’anKi zaten Biz, onu anlayabilesiniz diye Arapça bir hitap Nuri Öztürk Kur'an-ı Kerim MealiBiz onu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur'an Bulaç Kur'an-ı Kerim ve Türkçe AnlamıGerçekten Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur'an sadeleştirilmiş Doğrusu, Biz onu Arapça olarak okunacak bir Kur'an yaptık ki akıl Esed Kur'an MesajıOnu, düşünüp kavrayabilmeniz için Arapça bir hitabe İşleri Kur'an-ı Kerim Türkçe Meali2-3 Apaçık Kitab'a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur'an Hamdi Yazır Kur'an-ı Kerim ve Yüce MealiHakka biz onu Arabi olarak okunacak bir Kur'an kıldık ki akıl irdiresinizSüleyman Ateş Kur'an-ı Kerim ve Yüce MealiBiz, düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur'an biz onu Arapça bir Kuran kıldık ki Basri Çantay Kur'an-ı Hakim ve Meal-i KerimHakıykat biz onu, Onun manalarını anlayasınız diye, Arabca bir Kur'an anlayasınız diye gerçekten Biz, onu arabça bir Kur'an kılmışızdırŞaban Piriş Kur'an-ı Kerim Türkçe AnlamıBiz onu anlayasınız diye Arapça okuma/Kur'an Yıldırım Kuran-ı Kerim ve MealiBiz düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur'an olarak Hulusi Türkçe Kur'an ÇözümüKesinlikle biz Onu Arapça bir Kur'an olarak meydana getirdik, ta ki anlayıp aklınızı kullanarak değerlendiresiniz!Edip Yüksel Eski Baskı Mesaj Kuran ÇevirisiAnlamanız için onu kusursuz bir dile sahip bir Kuran Aktaş Eski Baskı Kerim Kur'anBiz onu düşünüp anlayasınız diye Arapça bir kur'an* Khalifa The Final TestamentWe have rendered it an Arabic Quran, that you may understand.,The Monotheist Group The Quran A Monotheist TranslationWe have made it an Arabic revelation, perhaps you may Quran A Reformist TranslationWe have made it into an Arabic compilation, perhaps you may understand.

zuhruf suresi 3 ayet meali