zümer suresi 42 ayet meali

Site De Rencontre Des Sourds Et Malentendants. Giriş Tarihi 1325 Son Güncelleme 1325 Zümer Suresi, Mekke döneminin ortalarında indirilmiş ve 75 ayetten oluşmuştur. 71 ve 73. ayetlerde yer alan ''Zümer'' kelimesinden ismini almıştır. Kur'an-ı Kerim'de yer alan bu surede başlıca, Allah'ın birliğinden, müminlerin cennete kâfilerin ise cehenneme gideceğinden söz edilmiştir. Zümer Suresinde kulların ölüm gelip çatmadan Allah'a yönelmesi gerektiği belirtilmiştir. Hadis kaynaklarında Zümer Suresi faziletleri ile ilgili de önemli bilgiler yer almaktadır. Zümer Suresi Arapça okunuşu Türkçe anlamı, Diyanet meali ve faziletlerine buradan ulaşabilirsiniz. Zümer Suresi Arapça Okunuşu Bismillahirramanirrahim 1. Tenzılül kitabi minellahil azızil hakım 2. İnna enzelna ileykel kitabe bil hakkı fa'büdillahe muhlisal lehüd dın 3. Ela lillahid dınül halıs Vellezınettehazu min dunihı evliya' ma na'büdühüm illa li yükarribuna ilellahi zülfa innellahe yahkümü beynehüm fı ma hüm fıhi yahtelifun innellahe la yehdı men hüve kazıbün keffar 4. Lev eradellahü ey yettehıze veledel lastafa mimma yahlüku ma yeşaü sübhaneh hüvellahül vahıdül kahhar 5. Halekas semavati vel erda bil hakk yükevvirul leyle alen nehari ve yükevvirun nehara alel leyli ve sehharaş şemse vel kamer küllüy yecrı li ecelim müsemma e la hüvel azızül ğaffar 6. Halekaküm min nefsiv vahıdetin sümme ceale minha zevceha ve enzele leküm minel en'ami zemaniyete ezvac yahlükuküm fı bütuni ümmehatiküm halkam mim ba'di halkın fı zulümatin selas zalikümüllahü rabbüküm lehül mülk la ilahe illa hu fe enna tusrafun 7. İn tekfüru fe innellahe ğaniyyün anküm ve la yerda li ıbadihil küfr ve in teşküru yerdahü leküm ve la teziru vaziratüv vizra uhra sümme ila rabbiküm merciuküm fe yünebbiüküm bima küntüm tü'melun innehu alımüm bizatis sudur 8. Ve iza messel insane durrun dea rabbehu münıben ileyhi sümme iza havvelehu nı'metem minhü nesiye ma kane yed'u ileyhi min kabül ve ceale lillahi endadel li yüdılle an sebılih kul temetta' bi küfrike kalılen inneke min ashabin nar 9. Emmen hüve kanitün anael leyli sacidev ve kaimey yahzerul ahırate ve yercu rahmete rabbih kul hel yestevillezıne ya'lemune vellezıne la ya'lemun innema yetezekkeru ülül elbab 10. Kul ya ıbadillezıne amenütteku rabbeküm lillezıne ahsenu fı hazihid dünya haseneh ve erdullahi vasiah innema yüveffes sabirune ecrahüm bi ğayri hısab 11. Kul innı ümirtü en a'büdellahe muhlisal lehüd dın 12. Ve ümirtü li en ekune evvelel müslimın 13. Kul innı ehafü in asaytü rabbı azabe yevmin azıym 14. Kulillahe a'büdü muhlisal lehu dını 15. F'büdu ma şi'tüm min dunih kul innel hasirınellezıne hasiru enfüsehüm ve ehlihim yevmel kıyameh e la zalike hüvel husranül mübın 16. Lehüm min fevkıhim zulelüm minen nari ve imn tahtihim zulel zalike yühavvifüllahü bihı ıbadeh ya ıbadi fettekun 17. Vellezınectenebüt tağute ey ya'büduha ve enabu ilillahi lehümül büşra fe beşşir ıbad 18. Ellezıne yestemiünel kavle feyettebiune ahseneh ülaikellezıne hedahümüllahü ve ülaike hüm ülül elbab 19. E fe men hakka aleyhi kelimetül azab e fe ente tünkızü men fin nar 20. Lakinillezınettekav rabbehüm lehüm ğurafüm min fevkıha ğurafüm mebniyyetün tecrı min tahtihel enhar va'dellah la yuhlifüllahül mıad 21. E lem tera ennellahe enzele mines semai maen fe selekehu yenabıa fil erdı sümme yuhricü bihı zer'am muhtelifen elvanühu sümme yehıcü fe terahü musferran sümme yec'alühu hutama inne fı zalike le zikra li ülil elbab 22. E fe men şerahallahü sadrahu lil islami fe hüve ala murim mir rabbih fe veylül lil kasıyeti kulubühüm min zikrillah ülaike fı dalalim mübın 23. Allahü nezzele ahsenel hadısi kitabem müteşebihem mesaniye takşeırru minhü ccüludüllezıne yahşevne rabbehüm sümme telınü cüludühüm ve kulubühüm ila zikrillah zalike hüdellahi yehdı bihı mey yeşa' ve mey yudlilillahü fe ma lehu min had 24. E fe mey yettekıy bi vechihı suel azabi yevmel kıyameh ve kıyle liz zalimıne zuku ma küntüm teksibun 25. Kezzebellezıne min kablihim fe etehümül azabü min hayüs la yeş'urun 26. Fe ezakahümüllahül hızye fil hayatid dünya ve leazabül ahırati ekber lev kanu ya'lemun 27. Ve le kad darabna lin nasi fı hazel kur'ani min külli meselil leallehüm yetesekkerun 28. Kur'anen arabiyyen ğayra zı ıvecil leallehüm yettekun 29. Darabellahü meseler racülen fıhi şürakaü müteşakisune ve racülen selemel li racül hel yesteviyani mesela elhamdü lillah bel ekseruhüm la ya'lemun 30. İnneke meyyitüv ve innehüm meyyitun 31. Sümme inneküm yevmel kıyameti ınde rabbiküm tahtesımun 32. Fe men azlemü mimmen kezebe alellahi ve kezzebe bis sıdkı iz caeh e leyse fı cehenneme mesvel lil kafirın 33. Vellezı cae bis sıdkı ve saddeka bihı ülaike hümül müttekun 34. Lehüm ma yeşaune ınde rabbihim zalike cezalü muhsinın 35. Li yükeffirallahü anhüm esveellezı amilu ve yecziyehüm ecrahüm bi ahsenillezı kanu ya'melun 36. E leysellahü bi kafin abdeh ve yühavvifuneke billezıne min dunih ve mey yudlilillahü fema lehu min had 37. Ve mey yehdillahü fema lehu mim müdıll e leysellahü bi azızin zintikam 38. Ve lein seeltehüm men halekas semavati vel erda le yekulünnellah kul eferaeytüm ma ted'une min dunillahi in eradeniyellahü bi durrin hel hünne kaşifatü durrihı ev eradenı bi rahmetin hel hünne mümsikatü rahmetih kul hasbiyellah aleyhi yetevekkelül mütevekkilun 39. Kul ya kavmı'melu ala mekanetiküm innı amil fe sevfe ta'lemun 40. Mey ye'tıhi azabüy yuhzıhi ve yehıllü aleyhi azabüm mükıym 41. İnna enzelna aleykel kitabe lin nasi bil hakk fe menihteda fe li nefsih ve men dalle fe innema yedıllü aleyha ve ma ente aleyhim bi vekıl 42. Allahü yeteveffel enfüse hıyne mevtiha velletı lem temüt fı menamiha fe yümsikülletı kada aleyhel mevte ve yürsilül uhra ila ecelim müsemma inne fı zalike le ayatil li kavmiy yetefekkerun 43. Emittehazu min dunillahi şüfea' kul e ve lev kanu la yemlikune şey'ev ve la ya'kılun 44. Kul lillahiş şefaatü cemıa lehu mülküs semavati vel ard sümme ileyhi türceun 45. Ve iza zükirallahü vahdehüşmeezzet kulubüllezıne la yü'minune bil ahırah ve iza zükirallezıne min dunihı izahüm yestebşirun 46. Külillahümme fatıras semavati vel erdı alimel ğaybi veş şehadeti ente tahkümü beyne ıbadike fıma kanu fıhi yahtelifun 47. Ve lev enne lillezıne zalemu ma fil erdı cemıav ve mislehu meahu leftedev bihı min suil azabi yevmel kıyameh ve beda lehüm minellahi ma lem yekunu yahtesibun 48. Ve beda lehüm seyyiatü ma kesebu ve haka bihim ma kanu bihı yestehziun 49. Fe iza messel insane durrun deana sümme iza havvelnahü nı'metem minna kale innema utıtühu ala ılm bel hiye fitnetüv ve lakinne ekserahüm la ya'lemun 50. Kad kalehellezıne min kablihim fe ma ağna anhüm ma kanu yeksibun 51. Fe esabehüm seyyiatü ma kesebu vellezıne zalemu min haülai seyüsıybühüm seyyiatü ma kesebu ve mahüm bi mu'cizın 52. E ve lem ya'lemu ennellahe yebsütur rizka li mey yeşaü ve yakdir önne fı zalike le ayatil li kavmiy yü'minun 53. Kul ya ıbadiyellezıne esrafu ala enfüsihim la taknetu mir rahmetillah innellahe yağfiruz zünube cemıa innehu hüvel ğafurur rahıym 54. Ve enıbu ila rabbiküm ve eslimu lehu min kabli ey yetiyekümül azabü sümme la tünsarun 55. Vettebiu ahsene ma ünzile ileyküm mir rabbiküm min kabli ey ye'tiyekümül azabü bağtetev ve entüm la teş'urun 56. En tekule nefsüy ya hasrata ala ma ferrattü fı cembillahi ve in küntü le mines sahırın 57. Ev tekule lev ennellahe hedani leküntü minel müttekıyn 58. Ev tekule hıyne teral azabe lev enne lı kerraten fe ekune minel muhsinın 59. Bela kad caetke ayatı fe kezzebte biha vestekberte ve künte minel kafirın 60. Ve yevmel kıyameti terallezıne kezebu alellahi vücuhühüm müsveddeh e leyse fı cehenneme mesvel lil mütekebbirın 61. Ve yüneccillahüllezınettekav bi mefazetihim la yemessühümüs suü ve la hüm yahzenun 62. Allahü haliku külli şey'iv ve hüve ala külli şey'iv vekıl 63. Lehu mekalıdüs semavati vel ard vellezıne keferu bi ayatillahi ülaike hümül hasirun 64. Kul e fe ğayrallahi te'mürunnı a'büdü eyyühel cahilun 65. Ve le kad uhıye ileyke ve ilellezıne min kablik lein eşrakte le yahbetanne amelüke ve le tekunenne minel hasirın 66. Belillahe fa'büd ve küm mineş şakirın 67. Ve ma kaderullahe hakka kadrihı vel erdu cemıan kabdatühu yevmel kıyameti ves semavatü matviyyatüm bi yemınih sübhünehu ve teala amma yüşrikun 68. Ve nüfiha fis suri fe saıka men fis semavati ve men fil erdı illa men şaellah sümme nüfiha fıhi uhra fe izahüm kıyamüy yenzurun 69. Ve eşrakatil erdu bi nuri rabbiha ve vüdıal kitabü ve cıe bin nebiyyıne veş şühedai ve kudiye beynehüm bil hakkı ve hüm la yuzlemun 70. Ve vüffiyet küllü nefsim ma amilet ve hüve a'lemü bima yef'alun 71. Vesıkallezıne keferu ila cehenneme zümera hatta iza cauha fütihat ebvabüha ve kale lehüm hazenetüha e lem ye'tiküm rusülüm minküm yetlune aleyküm ayati rabbiküm ve yünziruneküm likae yemiküm haza kalu bela velakin hakkat kelimetül azabi alel kafirın 72. Kıyledhulu ebvabe cehenneme halidıne fıha fe bi'se mesvel mütekebbirın 73. Vesıkallezınet tekav rabbehüm ilel cenneti zümera hatta iza cauha ve fütihat ebvabüha ve kale lehüm hazenetüha selamün aleyküm tıbtüm fedhuluha halidın 74. Ve kalül hamdü lillahillezı sadekana va'dehu ve evrasenel erda netebevveü minel cenneti hayüs neşa' fe nı'me ecrul amilın 75. Ve teral melaikete haffıne min havlil arşi yüsebbihune bi hamdi rabbihim ve kudıye beynehüm bil hakkı ve kıylel hamdü lillahi rabbil alemın Zümer Suresi Türkçe Anlamı Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla 1. Kitab'ın indirilmesi mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafındandır. 2. Ey Muhammed! Şüphesiz biz o Kitab'ı sana hak olarak indirdik. Öyle ise sen de dini Allah'a has kılarak O'na kulluk et. 3. İyi bilin ki, halis din yalnız Allah'ındır. Onu bırakıp da başka dostlar edinenler, "Biz onlara sadece, bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" diyorlar. Şüphesiz Allah ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez. 4. Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini seçerdi. O bundan uzaktır, yücedir. O bir ve her şey üzerinde mutlak otorite sahibi olan Allah'tır. 5. Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine örtüyor. Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Bunların her biri belli bir zamana kadar akıp gitmektedir. İyi bilin ki, o mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. 6. O, sizi bir tek nefisten yarattı. Sonra ondan eşini var etti. Sizin için hayvanlardan erkek ve dişi olarak sekiz eş Sizi annelerinizin karnında bir yaratılıştan öbürüne geçirerek üç kat karanlık içinde oluşturuyor. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk mutlak hakimiyet yalnız onundur. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O halde nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz? 7. Eğer inkar ederseniz şüphesiz ki Allah sizin iman etmenize muhtaç değildir. Ama kullarının inkar etmesine razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin için buna razı olur. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O da size yaptıklarınızı haber verir. Çünkü O göğüslerin özünü kalplerde olanı hakkıyla bilir. 8. İnsana bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce ona yalvardığını unutur ve Allah'ın yolundan saptırmak için O'na eşler koşar. De ki "Küfrünle az bir süre yaşayıp geçin! Şüphesiz sen cehennemliklerdensin." 9. Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür, yoksa gece vakitlerinde, secde halinde ve ayakta, ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi? De ki "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar. 10. Ey Muhammed! Bizim adımıza de ki, "Ey iman eden kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlar için ahirette bir iyilik vardır. Allah'ın yeryüzü geniştir. Sabredenlere mükafatları elbette hesapsız olarak verilir." 11. De ki "Şüphesiz bana, dini Allah'a has kılarak O'na ibadet etmem emredildi." 12. "Bana, müslümanların ilki olmam da emredildi." 13. De ki "Eğer ben Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım." 14. De ki "Ben dinimi Allah'a has kılarak sadece O'na ibadet ediyorum." 15. "Siz de Allah'tan başka dilediğiniz şeylere ibadet edin!" De ki "Şüphesiz hüsrana uğrayanlar kıyamet gününde kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır. İyi bilin ki bu apaçık hüsranın ta kendisidir." 16. Onlar için üstlerinde ateşten katmanlar, altlarında ateşten katmanlar vardır. İşte Allah kullarını bununla korkutur. Ey kullarım bana karşı gelmekten sakının. 17. Tağut'tan3, ona kulluk etmekten kaçınan ve içtenlikle Allah'a yönelenler için müjde vardır. O halde kullarımı müjdele! 18. Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah'ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir. 19. Hakkında azap sözü hükmü gerçekleşenler, hiç onlar gibi olur mu? Cehennemlikleri sen mi kurtaracaksın? 20. Fakat Rabbine karşı gelmekten sakınanlar için cennette üst üste yapılmış ve altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Allah gerçek bir vaadde bulunmuştur. Allah vadinden dönmez. 21. Görmedin mi, Allah gökten su indirdi de onu yeryüzündeki kaynaklara ulaştırdı. Sonra onunla renkleri çeşit çeşit ekinler çıkarıyor. Sonra ekinler kuruyor da onları sapsarı kesilmiş görüyorsun. Sonra da Allah onları kurumuş çer çöp haline getirir. Şüphesiz ki bunda akıl sahipleri için bir öğüt vardır. 22. Allah'ın, göğsünü İslâm'a açtığı, böylece Rabbinden bir nur üzere bulunan kimse, kalbi imana kapalı kimse gibi midir? Allah'ın zikrine karşı kalpleri katı olanların vay haline! İşte onlar açık bir sapıklık içindedirler. 23. Allah sözün en güzelini; âyetleri, güzellikte birbirine benzeyen ve hükümleri, öğütleri, kıssaları tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri vücutları ondan dolayı gerginleşir. Sonra derileri de vücutları da kalpleri de Allah'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur'an Allah'ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur. 24. Kıyamet günü kötü azaba karşı yüzüyle korunan kimse, o gün azaptan emin olan kimse gibi midir? Zalimlere, "Kazandıklarınızı tadın" denir. 25. Onlardan öncekiler de yalanladılar ve azap kendilerine farkına varamadıkları bir yerden geldi. 26. Böylece Allah dünya hayatında onlara zilleti tattırdı. Elbette ki ahiret azabı daha büyüktür. Keşke bilselerdi! 27. Andolsun, öğüt alsınlar diye biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali verdik. 28. Biz onu, Allah'a karşı gelmekten sakınsınlar diye hiçbir eğriliği bulunmayan Arapça bir Kur'an olarak indirdik. 29. Allah, birbiriyle çekişen ortak sahipleri bulunan bir köle adam ile, yalnızca bir kişiye ait olan bir köle adamı örnek verdi. Bu iki adamın durumu hiç bir olur mu? Hamd Allah'a mahsustur. Hayır, onların çoğu bilmiyorlar. 30. Ey Muhammed! Şüphesiz sen öleceksin ve şüphesiz onlar da öleceklerdir. 31. Sonra şüphesiz siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda muhakeme edileceksiniz 32. Kim, Allah'a karşı yalan uyduran ve kendisine geldiğinde, doğruyu Kur'an'ı yalanlayandan daha zalimdir? Cehennemde kafirler için kalacak bir yer mi yok!? 33. Dosdoğru Kur'an'ı getiren ile onu tasdik edenler var ya, işte onlar Allah'a karşı gelmekten sakınanlardır. 34. Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu, iyilik yapanların mükafatıdır. 35. Allah, işledikleri kötülükleri örtmek ve onlara yaptıklarının en güzeli ile karşılık vermek için onları böyle mükafatlandırdı. 36. Allah kuluna yetmez mi? Seni O'ndan Allah'tan başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur. 37. Allah kimi de doğru yola iletirse artık onu saptıracak hiç kimse yoktur. Allah mutlak güç sahibi, intikam sahibi değil midir? 38. Andolsun, eğer onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan elbette, "Allah", derler. De ki "Peki söyleyin bakalım? Allah'ı bırakıp da ibadet ettikleriniz var ya; eğer Allah bana herhangi bir zarar dokundurmak isterse, onlar Allah'ın dokundurduğu zararı kaldırabilirler mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilese, onlar onun rahmetini engelleyebilirler mi?" De ki "Allah bana yeter. Tevekkül edenler ancak O'na tevekkül ederler." 39, 40. De ki "Ey kavmim! Elinizden geleni yapın. Ben de yapacağım. Kişiyi rezil edici azabın kime geleceğini ve sürekli azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz!" 41. Ey Muhammed! Biz sana Kitab'ı Kur'an'ı insanlar için, hak olarak indirdik. Kim doğru yola girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar. Sen onlara vekil değilsin. 42. Allah ölen insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye ömürlerinin sonuna kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. 43. Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki "Hiçbir şeye güçleri yetmese ve düşünemiyor olsalar da mı?" 44. De ki "Şefaat tümüyle Allah'a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra yalnız O'na döndürüleceksiniz." 45. Allah bir tek ilah olarak anıldığında ahirete inanmayanların kalpleri daralır. Allah'tan başkaları ilahları anıldığında bakarsın sevinirler. 46. De ki "Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan, gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah'ım! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında sen hükmedersin." 47. Eğer yeryüzünde bulunan her şey tümüyle ve onlarla beraber bir o kadarı da zulmedenlerin olsa, kıyamet günü kötü azaptan kurtulmak için elbette onları verirlerdi. Artık, hiç hesap etmedikleri şeyler Allah tarafından karşılarına çıkmıştır. 48. Dünyada kazandıkları şeylerin kötülükleri karşılarına çıkmış, alay etmekte oldukları şey onları kuşatmıştır. 49. İnsana bir zarar dokunduğunda bize yalvarır. Sonra ona tarafımızdan bir nimet verdiğimizde, "Bu, bana ancak bilgim sayesinde verilmiştir" der. Hayır, o bir imtihandır. Fakat onların çoğu bilmezler. 50. Bunu kendilerinden öncekiler de söylemişti ama kazandıkları şeyler onlara hiçbir yarar sağlamamıştı. 51. Nihayet kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara isabet etmişti. Onlardan zulmedenler var ya, kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara isabet edecektir. Onlar Allah'ı aciz bırakacak değillerdir. 52. Bilmediler mi ki, Allah rızkı dilediğine bol bol verir ve dilediğine kısar. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette ibretler vardır. 53. De ki "Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." 54. Azap size gelmeden önce Rabbinize dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. 55, 56. Farkında olmadan azap size ansızın gelmeden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun ki, kişi, "Allah'ın yanında, işlediğim kusurlardan dolayı vay halime! Gerçekten ben alay edenlerden idim" demesin. 57. Yahut, "Allah beni doğru yola iletseydi elbette O'na karşı gelmekten sakınanlardan olurdum" demesin. 58. Yahut azabı gördüğünde, "Keşke benim için dünyaya bir dönüş daha olsa da iyilik yapanlardan olsam" demesin. 59. Allah şöyle diyecek "Hayır, öyle değil! Âyetlerim sana geldi de sen onları yalanladın, büyüklük tasladın ve inkarcılardan oldun." 60. Kıyamet günü Allah'a karşı yalan söyleyenleri görürsün, yüzleri kapkara kesilmiştir. Büyüklük taslayanlar için cehennemde bir yer mi yok!? 61. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları başarıları sebebiyle kurtarır. Onlara kötülük dokunmaz. Onlar üzülmezler de. 62. Allah her şeyin yaratıcısıdır. O her şeye vekildir. 63. Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Allah'ın âyetlerini inkar edenler var ya, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir. 64. De ki "Ey cahiller! Siz bana Allah'tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz?" 65. Andolsun, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyedildi "Eğer Allah'a ortak koşarsan elbette amelin boşa çıkar ve elbette ziyana uğrayanlardan olursun." 66. Hayır, yalnız Allah'a ibadet et ve şükredenlerden ol. 67. Allah'ın kadrini gereği gibi bilemediler. Yeryüzü kıyamet gününde bütünüyle O'nun elindedir. Gökler de O'nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir. 68. Sûr'a üflenir ve Allah'ın dilediği kimseler dışında göklerdeki herkes ve yerdeki herkes ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar. 69. Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır. Kitap amel defterleri ortaya konur. Peygamberler ve şahitler getirilir ve haksızlığa uğratılmaksızın aralarında adaletle hüküm verilir. 70. Herkese yaptığının karşılığı tam olarak verilir. Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir. 71. İnkar edenler grup grup cehenneme sevk edilirler. Cehenneme vardıklarında oranın kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler "Size içinizden, Rabbinizin âyetlerini size okuyan ve bu gününüze kavuşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?" Onlar da, "Evet geldi" derler. Fakat inkarcılar hakkında azap sözü gerçekleşmiştir. 72. Onlara şöyle denir "İçinde ebedi kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların kalacağı yer ne kötüdür!" 73. Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da grup grup cennete sevk edilirler. Cennete vardıklarında oranın kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle der "Size selam olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi ebedi kalmak üzere buraya girin." 74. Onlar şöyle derler "Hamd, bize olan vaadini gerçekleştiren ve bizi cennetten dilediğimiz yere konmak üzere bu yurda varis kılan Allah'a mahsustur. Salih amel işleyenlerin mükafatı ne güzelmiş!" 75. Melekleri de, Rablerini hamd ile tesbih edip yücelterek Arş'ın etrafını kuşatmış halde görürsün. Artık kulların arasında adaletle hüküm verilmiş ve "Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur" denilmiştir. Zümer Suresi Faziletleri Zümer sûresi Hz. Peygamber'e Zebûr yerine verilen miûn sûrelerden biridir İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, s. 301. Hz. Âişe, Resûlullah'ın her gece İsrâ sûresiyle beraber Zümer sûresini de okuduğunu nakletmektedir Müsned, VI, 68; Tirmizî, "Feżâʾilü'l-Ḳurʾân", 21; İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, s. 257-258. Bazı tefsir kitaplarında yer alan, "Allah, Zümer sûresini okuyan kimsenin kıyamet gününde ümidini boşa çıkarmaz ve ona Allah'tan korkan kişinin mükâfatını verir" meâlindeki hadisin Zemahşerî, V, 326; Beyzâvî, IV, 47 mevzû olduğu kabul edilmiştir Muhammed et-Tarablusî, II, 720. Ali Rızâyî, Zümer sûresi tefsirine yeni bir bakış çerçevesinde Mebânî-i ʿİzzet der Ḳurʾân Kum 1383, Gazzâlî Halîl Îd Tefsîrü sûreti'z-Zümer Riyad 1403/1983 adlı birer eser kaleme almış, Senâ Atâullah Ahmed, el-Esrârü'l-belâġıyye fî sûreti'z-Zümer ismiyle yüksek lisans tezi hazırlamıştır. Zümer Suresi Konusu Zümer Suresinin ana konusu Allah ve ahiret inancıdır. Yeryüzünde hiçbir şeyin Allah'a ortak ve denk tutulamayacağından bahsedilmiştir. O'nun mutlak ve eşsiz yaratı olduğu vurgulanmış, bu nedenle insanın her durumda Allah'a yönelip bağlanması gerektiğinden söz edilmiştir. Surede, Allah'a inanların ve bu şekilde bir yaşam sürenlerin cennet hayatına dair bilgiler verilmiş, inkar edenlerin ise kötü sonlarından bahsedilmiştir. Ezberlemek İsteyenler İçin Diğer Sureler Şöyle; Ayetel Kürsi Yasin Suresi İnşirah Suresi İhlas Suresi Fatiha Suresi Felak ve Nas Suresi Fetih Suresi Bakara Suresi Vakıa Suresi Mülk Suresi Süleymaniye Vakfı Meali [email protected] بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla, تَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ Bu kitabın indirilmesi, daima üstün ve kararları doğru olan Allah tarafındandır[*]. [*] Taha 20/4, Şuara 26/192-193, Secde 32/2, Mü’min 40/2, Fussilet 41/2, 42, Casiye 45/2, Ahkaf 46/2, Vakıa 56/80, Hakka 69/43. اِنَّٓا اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللّٰهَ مُخْلِصًا لَهُ الدّ۪ينَۜ Bu Kitab’ı sana gerçekleri içerir bir şekilde biz indirdik[1*]. Öyleyse sen de dine bir şey katmadan[2*] kulluğu Allah’a yap![3*] [1*] Al-i İmran 3/3, Nisa 4/105, Maide 5/48, İsra 17/105, Zümer 39/41, Şura 42/17. [2*] “Bir şey katmadan” meali verdiğimiz ifade “muhlis olarak” anlamındadır. Muhlis, ihlaslı kişi demektir. İhlas; sözlükte bir şeyi kirlilikten, bulanıklıktan temizleyip arındırmak, saflaştırmak, katıksız, arı, duru hale getirmektir. Bu kelime Kur’an’da, dini Allah’a has kılan yani Allah’ın dinine bir şey katmadan kayıtsız şartsız olarak ona içten boyun eğen, riyadan ve şirkten uzak olan samimi insanların ortak vasfını ifade etmek için kullanılır. [3*] Ra’d 13/36, Hicr 15/99, Meryem 19/65, Zümer 39/11, 14, 66. اَلَا لِلّٰهِ الدّ۪ينُ الْخَالِصُۜ وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۢ مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَٓا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰىۜ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ ف۪ي مَا هُمْ ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ Bilin ki saf din Allah’ın dinidir[1*]. Allah ile aralarına veliler[2*] koyanlar şöyle derler “Biz bunlara sırf bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz[3*].” Allah, ihtilafa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir[4*]. Allah, yalancı ve nankör birini yola getirmez[5*]. [1*] Nahl 16/52, Rum 30/30. Allah dinini tamamlamıştır Maide 5/3; ona bir ekleme veya çıkarma yapılamaz. İçine Allah’tan başkasının söz ve hükümleri katılmış din, Allah’ın dini olamaz. Allah Teâlâ, kendisinden başkasına kulluk edilmemesi için, Kur’an ayetlerini birbirini açıklar şekilde indirmiş En’am 6/114, bu açıklamalara erişilmesi için usul belirlemiş Al-i İmran 3/7, A’raf 7/52, Zümer 39/23, Fussilet 41/3 ve bunun dışına çıkılmasını kabul etmemiştir Hûd 11/1-2. [2*] Aralarına başka bir şey girmeyecek şekilde birbirine yakın olan iki kişi veya şeyden her birine veli denir. Buradan hareketle akrabalık, dostluk, yardım ve inanç bakımından doğan yakınlık da mecazen bu kelimeyle ifade edilir Müfredât. Allah ile arasına başka birini koymayan herkes Allah’ın velisi, Allah da onun velisidir Bakara 2/257, Muhammed 47/11. Ayetler gayet açık olduğu halde tasavvufta bir velayet makamı oluşturulur, o makama veli veya evliya diye nitelenen kişiler yerleştirilerek onlar birer vesile/aracı konumuna getirilir. Böylece Allah ikinci sıraya konur ve tevbe edilmediği takdirde asla affedilmeyecek şirk günahına girilmiş olur Bakara 2/257, Nisa 4/48, 116, A’raf 7/3, 30, Secde 32/4, Ahkaf 46/4-6. [3*] Yunus 10/18. [4*] Hac 22/56, 68-69 Secde 32/25, Casiye 45/17. [5*] Bakara 2/39, Al-i İmran 3/86, Nahl 16/104. لَوْ اَرَادَ اللّٰهُ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا لَاصْطَفٰى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۙ سُبْحَانَهُۜ هُوَ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ Allah çocuk edinmek isteseydi elbette yarattıkları içinden beğendiğini seçerdi. Bu, ona yakıştırılamaz[1*]. O Allah’tır, tektir, her şeyi emri altına almış olandır[2*]. [1*] Bakara 2/116, Yunus 10/68, Kehf 18/4, Meryem 19/88-93, Enbiya 21/26, Saffat 37/151-152, Zuhruf 43/81-82. [2*] Ra’d 13/16, Sad 38/65. خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۚ يُكَوِّرُ الَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى الَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ اَلَا هُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ O, gökleri ve yeri gerçek varlıklar[1*] olarak yaratmıştır. Geceyi gündüzün üstüne sarar[2*], gündüzü de gecenin üstüne sarar. Güneş’i ve Ay’ı hizmete koymuştur. Bunların her biri kendi yörüngesinde[3*] belli bir süre için akar gider[4*]. Bilin ki o daima üstündür, çok bağışlayıcıdır. [1*] Vahdet-i vücud, panteizm ve benzer felsefi akımlara göre Allah dışındaki varlıklar, ancak onun yansıması ya da gölgesidir; hatta gölge dahi yoktur. Kur’an ise Allah dışındaki varlıkların da gerçek olduğunu bildirmekte, böyle akımların görüşlerini çürütmektedirBakara 2/255, En'am 6/73, İbrahim 14/19, Hicr 15/85, Nahl 16/3, Rum 30/8, Duhan 44/38-39, Casiye 45/22, Ahkaf 46/3, Tegabun 64/3. [2*] Gece ve gündüz, tıpkı Güneş ve Ay gibi yörüngesi olan iki ayrı varlıktır Yasin 36/40. Uzay, zifiri karanlık olduğu halde dünyayı aydınlatan şey, kendine gelen Güneş ışınlarını duhâya /ısı ve ışığa çeviren gündüzdür Şems 91/1-4. Gecenin karanlık olma şartı olmadığı için İsrâ 17/12 kutup bölgesinde, beyaz geceler oluşur. Güneşsiz günlerde bile bu bölgeleri aydınlatan, ufkun altından gelen Güneş ışınlarını aydınlığa çeviren gündüzdür. Gündüz, Güneş ışığının olmadığı zamanlarda bile kendinde olan zayıf aydınlık ile, dünya için bir gece lambası görevi görür. Bu aydınlığa atmosfer aydınlığı, gök aydınlığı veya gece aydınlığı denir. Bu ayet, gece ve gündüzün, 24 saat boyunca dünyanın çevresini bir küre gibi sardığını bildirmektedir. [3*] Yasin 36/40. [4*] Ra'd 13/2, Lokman 31/29, Fatır 35/13. خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَاَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ الْاَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۜ يَخْلُقُكُمْ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ خَلْقًا مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ ف۪ي ظُلُمَاتٍ ثَلٰثٍۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ فَاَنّٰى تُصْرَفُونَ O, sizi atanız Adem’i bir tek nefisten döllenmiş bir yumurtadan yarattı. Sonra eşini de ondan döllenmiş bir yumurtadan[1*] oluşturdu. Sizin için sekiz eş en’am koyun, keçi, sığır ve deveden birer erkek ve dişi indirdi[2*]. Sizi analarınızın karınlarında, üç karanlık yerde şekilden şekile dönüştürerek yarattı[3*]. İşte o Allah’tır, sizin Rabbiniz /sahibinizdir. Hakimiyet yalnız onundur. Ondan başka ilah yoktur[4*]. Nasıl oluyor da başka tarafa döndürülüyorsunuz?[5*] [1*] Nefis kelimesine döllenmiş yumurta manası verilmesinin delili Nisa 4/1 ve ilgili dipnotunda açıklanmıştır. [2*] En’am 6/143-144. [3*] Erkeğin tohumu /menisi kadının üreme organına bırakılınca karar-ı mekîn’de yani yumurtaya ulaşmasına imkan veren yerde nutfeye /döllenmiş yumurtaya dönüşür Müminun 23/13, Abese 80/18-20. Çocuğun cinsiyeti ve diğer özellikleri bu sırada belli olur Necm 53/45-46, Maide 5/32, Enbiya 21/35. Nutfe, yumurtaya ulaştığı karar-ı mekînden, bir süre kalacağı müstekarra yani rahim tüpüne, oradan da doğuma kadar kalacağı müstevdaa yani rahime geçer En’âm 6/98. Böylece oluşum, üç karanlık yerde tamamlanmış olur. [4*] En’am 6/102, Fatır 35/13, Mü’min 40/62-64. [5*] Yunus 10/32. اِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنْكُمْ وَلَا يَرْضٰى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَۚ وَاِنْ تَشْكُرُوا يَرْضَهُ۬ لَكُمْۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ Ey insanlar! Kâfirlik ederseniz /bütün bunları görmezden gelirseniz bilin ki Allah’ın size ihtiyacı yoktur[1*]. Kullarının kâfirlik etmesine de rıza göstermez. Şükrederseniz /görevlerinizi yerine getirirseniz şükretmenizden memnun olur[2*]. Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez[3*]. Sonunda dönüp geleceğiniz yer Rabbinizin huzurudur; o size neler yaptığınızı bildirecektir. Çünkü o, içinizde olanları bilendir. [1*] İbrahim 14/8, Fatır 35/15. [2*] Nisa 4/131, 147, 170, İbrahim 14/7, Neml 27/40, Lokman 31/12. [3*] En’am 6/164, İsra 17/15, Fatır 35/18, Necm 53/38. وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُن۪يبًا اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُٓوا اِلَيْهِ مِنْ قَبْلُ وَجَعَلَ لِلّٰهِ اَنْدَادًا لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَل۪يلًاۗ اِنَّكَ مِنْ اَصْحَابِ النَّارِ İnsana bir zarar dokunduğunda Rabbine yönelerek yalvarıp yakarır. Sonra Rabbi ona kendinden bir nimet bahşettiğinde daha önce yalvarıp yakardığı Rabbini unutur, insanları Allah’ın yolundan saptırmak için ona benzer nitelikte varlıklar[1*] uydurur. De ki “Kâfirliğinle elde ettiklerinden az bir süre yararlan![2*] Sen, kesinlikle ateşin ahalisindensin![3*]” [1*] Ayetteki endâd أنداد kelimesinin tekili nidd’dir نِدٌّ. Nidd, “bir şeyin benzeri ve işlerinde ona muhalefeti olan varlık” anlamındadır el-Ayn. Müşrikler, Allah ile ortak özelliklere sahip olduğuna inandıkları varlıkları araya koyarak isteklerini, onların aracılığı ile Allah’a kabul ettireceklerine inanırlar. Bakara 2/22, 165, İbrahim 14/30, Sebe 34/33, Zümer 39/8, Fussilet 41/9. Ayrıca ilgili ayetler için 6/63-64, Yunus 10/22-23, İsra 17/67-69, Ankebut 29/65, Lokman 31/31-32. [2*] İnsanları Allah’ın yolundan saptıranlar, dini kullanarak çeşitli çıkarlar sağlarlar. Bunlar, ahiret nimetinin yanında azdır ve kısa sürelidir En’am 6/44, Tevbe 9/34. [3*] Yunus 10/12, 21, Hud 11/9-10, Rum 30/33-34, Zümer 39/49, Fussilet 41/50-51. اَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ اٰنَٓاءَ الَّيْلِ سَاجِدًا وَقَٓائِمًا يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ وَيَرْجُوا رَحْمَةَ رَبِّه۪ۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ۟ Böyle biri mi yoksa ahiret endişesi ve Rabbinin ikramı ümidiyle gecenin bölümlerinde secde ederek ve kıyamda bulunarak[1*] içtenlikle boyun eğen kişi mi iyidir? De ki “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?[2*]” Doğru bilgiyi ancak, aklıselim sahibi olanlar[3*] kullanırlar. [1*] Secde 32/16. [2*] Secde 32/18, Sad 38/28, Mü'min 40/58, Casiye 45/20-21, Mücadele 58/11, Haşr 59/20. [3*] “Aklıselim sahibi olanlar” anlamı verdiğimiz ifade “ulü’l-elbâb”dır. Bkz. Bakara 2/179’un dipnotu. قُلْ يَا عِبَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَاَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةٌۜ اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ De ki Allah, şöyle buyuruyor[1*] “Ey inanıp güvenen kullarım, Rabbinize karşı yanlış yapmaktan sakının![2*] Bu dünyada iyilik eden, iyilik bulur[3*]. Allah’ın toprakları geniştir[4*]. Muhakkak ki sabredenlere /duruşunu bozmayanlara ödülleri hesapsızca verilecektir[5*].” [1*] Allah’ın Elçisi, Allah’ın sözünü ulaştırmakla görevli olduğu için ayete böyle meal vermek gerekir Maide 5/99, Nahl 16/35, Nur 24/54. [2*] Hac 22/1, Lokman 31/33, Zümer 39/16. [3*] Yunus 10/26, Ra’d 13/18, Nahl 16/30, Enbiya 21/101, Necm 53/31-32, Hadid 57/10. [4*] Ankebut 29/56. [5*] Mü’min 40/40. قُلْ اِنّ۪ٓي اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ اللّٰهَ مُخْلِصًا لَهُ الدّ۪ينَۙ De ki “Bana, bu dine bir şey katmadan Allah'a kulluk etmem emredildi[*]. [*] Zümer 39/2. قُلْ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ De ki “Ben, Rabbime karşı gelirsem o büyük günün azabından korkarım[*].” [*] En’am 6/15, Yunus 10/15. قُلِ اللّٰهَ اَعْبُدُ مُخْلِصًا لَهُ د۪ين۪يۙ De ki “Ben, dinime bir şey katmadan sadece Allah’a kulluk ederim[*]. [*] Zümer 39/2. فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُمْ مِنْ دُونِه۪ۜ قُلْ اِنَّ الْخَاسِر۪ينَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَاَهْل۪يهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَا ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ Siz de Allah’ın dışında dilediğinize kulluk edin[1*].” Onlara şunu da söyle “Asıl hüsrana uğrayanlar, kıyamet /mezardan kalkış günü kendini ve ailesini hüsrana uğratanlardır. Bilin ki apaçık hüsran işte budur[2*].” [1*] Fussilet 41/40, Kafirun 109/1-6. [2*] A’raf 7/9, Mü’minun 23/103, Şura 42/45. لَهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِنَ النَّارِ وَمِنْ تَحْتِهِمْ ظُلَلٌۜ ذٰلِكَ يُخَوِّفُ اللّٰهُ بِه۪ عِبَادَهُۜ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ Üstlerinde ateşten gölgeler, altlarında da gölgeler olur[1*]. İşte Allah kullarını bununla korkutuyor. Ey kullarım, bana yanlış yapmaktan sakının[2*]. [1*] A’raf 7/40-41, İbrahim 14/49-50, Ankebut 29/55, Vakıa 56/41-43. [2*] Zümer 39/10. وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ Tağuta[*] kulluk etmekten uzak duran ve Allah’a yönelen kimselere gelince; müjdeler onlar içindir. Sen, kullarıma müjde ver! [*] Tağut, haddini aşmakta ileri giden insan ve cin şeytanlarıdır. Bunlar, yoldan çıkmakla kalmaz ayetleri ya yok sayarak ya da anlamlarını bozarak başkalarının da haddini aşmasına ve yoldan çıkmasına sebep olurlar Bakara 2/256, 257; Nisa 4/51, 60, 76; Maide 5/60; Nahl 16/36. اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ O kullarım, sözü dinleyip en güzeline uyanlardır[1*]. Onlar, Allah’ın doğru yola kabul ettiği kimselerdir. İşte onlar, aklıselim sahibi olanlardır[2*]. [1*] Zümer 39/23, 55. [2*] “Aklıselim sahibi olanlar” anlamı verdiğimiz ifade “ulü’l-elbâb”dır. Bkz. Bakara 2/179’un dipnotu. لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌۙ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ الْم۪يعَادَ Rablerine karşı yanlış yapmaktan sakınanlar için ise cennette alt taraflarından ırmaklar akan köşkler ve üst taraflarında yapılmış başka köşkler vardır. Bunu Allah vaad etmiştir. Allah vaadinden dönmez[*]. [*] Nisa 4/122, Furkan 25/75, Ankebut 29/58, Lokman 31/8-9, Sebe 34/37. اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَسَلَكَهُ يَنَاب۪يعَ فِي الْاَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِه۪ زَرْعًا مُخْتَلِفًا اَلْوَانُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَتَرٰيهُ مُصْفَرًّا ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَامًاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ۟ Allah’ın gökten su indirip yerdeki kaynaklara ulaştırdığını, sonra onunla renkleri farklı ekinler bitirdiğini görmedin mi?[1*] Sonra ekin kurumaya başlar; onu sararmış görürsün, arkasından da çerçöpe dönüşür. Bunda, aklıselim sahibi olanlar[2*] için kesinlikle doğru bilgiler vardır. [1*] Bakara 2/22, En’am 6/99, İbrahim 14/32, Yunus 10/24, Nahl 16/10-11, Kehf 18/45, Taha 20/53, Hac 22/63, Fatır 35/27, Hadid 57/20. [2*] “Aklıselim sahibi olanlar” anlamı verdiğimiz ifade “ulü’l-elbâb”dır. Bkz. Bakara 2/179’un dipnotu. اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ Gösterdiği gayretten dolayı[1*] Allah’ın, gönlünü İslam’a açtığı ve böylece Rabbinden gelen bir aydınlık içinde olan kişi kalbi katılaşmış kişi gibi midir?[2*] Allah’ın zikrine /kitabına[3*] karşı kalpleri katılaşmış olanların[4*] vay haline! Onlar, açık bir sapkınlık içindedirler[5*]. [1*] Yunus 10/108, İsra 17/15, Lokman 31/12. [2*] En’am 6/125. [3*] Hicr 15/9. [4*] İsra 17/82. [5*] Hadid 57/16. اَللّٰهُ نَزَّلَ اَحْسَنَ الْحَد۪يثِ كِتَابًا مُتَشَابِهًا مَثَانِيَۗ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْۚ ثُمَّ تَل۪ينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ Allah en güzel sözü[1*], ayetleri birbirine benzer, ikişerli yapıda[2*] bir kitap halinde indirmiştir. Rablerinden çekinenlerin bundan dolayı derileri ürperir, sonra derileri ve kalpleri Allah’ın zikri /kitabı karşısında yumuşar[3*]. İşte bu kitap, Allah'ın rehberidir. O, gereğini yapan[4*] kullarını bu rehberle hidayete erdirir. Allah’ın sapık saydığını yola getirecek kimse yoktur[5*]. [1*] Zümer 39/18, 55. [2*] “Birbirine benzeyen” anlamı verilen kelime “müteşabih”, “ikişerli yapıda” anlamı verilen kelime ise “mesânî”dir. İkişerli yapı, muhkem ve müteşabih ayetlerden oluştuğu için Al-i İmran 3/7 bu kelimeler, burada, Kur’an’ın özelliğini anlatmaktadır. Allah Teala kitabını, bu yöntemle açıklar A’raf 7/52, Hud 11/1-2, Fussilet 41/3. [3*] Enfal 8/2, Hac 22/35. [4*] Şâe شاء fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey شيء mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir Müfredât. Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder Kamer 54/49, Ra’d 13/8. İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır Enbiyâ 21/35. Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister Nisa 4/26 ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar Nur 24/46. Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur Şems 91/7-10. Buna göre şâe شاء fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı Nahl 16/93. Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe شاء fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz [5*] Onlar yola gelmeden Allah onları yola gelmiş saymaz Ra’d 13/27, Kasas 28/56, Şura 42/13. اَفَمَنْ يَتَّق۪ي بِوَجْهِه۪ سُٓوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَق۪يلَ لِلظَّالِم۪ينَ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ Kıyamet /mezardan kalkış günü yüzünü o kötü azaptan koruyan kişi, yanlışlar içinde olan kişi gibi midir? Yanlışlar içinde olanlara şöyle denecektir “Kazandığınız şeyin tadına varın bakalım![*]” [*] Fussilet 41/40. كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ Onlardan öncekiler de yalana sarılmışlardı[1*]. Sonunda azap onlara, hiç fark etmedikleri yerden gelmişti[2*]. [1*] Sebe 34/45, Fatır 35/25, Mülk 67/18. [2*] Nahl 16/26. فَاَذَاقَهُمُ اللّٰهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ Allah onlara, dünya hayatında bu rezilliği tattırdı. Ahiretteki azap ise elbette daha büyük olacaktır. Keşke bilselerdi![*] [*] Ra’d 13/34, Taha 20/127. وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۚ Şüphesiz, biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü örneği verdik, belki doğru bilgileri kullanırlar[*]. [*] İsra 17/89, Kehf 18/54, Rum 30/58. قُرْاٰنًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذ۪ي عِوَجٍ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ Örnekleri, içinde bir eğrilik[1*] olmayan Arapça kur’anlar /ayet kümeleri[2*] halinde verdik, belki yanlışlardan sakınırlar. [1*] Eğrilik anlamı verdiğimiz İvec عوج, çok dikkat edilmedikçe anlaşılamayacak olan eğriliktir Müfredat. Doğruya çok yakın görünecek şekilde anlamda yapılan çarpıtmalar, böyle eğriliklerdir. Kur’an’da herhangi bir ivec yoktur Kehf 18/1; ancak insanlar Kur’an’a uymak yerine Kur’an’ı kendilerine uydurmak için anlamı çarpıtabilir yani ivec yapabilirler. [2*] Kur'an, karae قرأ fiilinin mastarı olan kur القُرْء veya kar القَرْء’dan türetilmiştir; anlamı, toplama ve birleştirmedir. Mastar olarak kullanıldığı gibi bütünlük ve küme anlamında isim olarak da kullanılır. Allah’ın kitabına Kur’an denmesi, bütün sureleri toplayıp bir araya getirmesi sebebiyledir Lisanu’l-Arab. Arapçada Kur’an قُرْآنً’ın çoğulu olmadığından tekil için de çoğul için de kullanılır. Bu sebeple kur’ân قُرْآن kelimesine, bağlamına göre, kur’ânlar diye de anlam verilebilir. ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلًا رَجُلًا ف۪يهِ شُرَكَٓاءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلًا سَلَمًا لِرَجُلٍۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًاۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۚ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ Allah, birbiriyle zıtlaşıp duran birkaç ortağın emri altındaki adam ile tek bir kişiye bağlı olan adamı örnek veriyor. Hiç bu ikisinin durumu aynı olur mu? Her şeyi mükemmel yapmak Allah’a özgüdür fakat onların çoğu bunu bilmez[*]. [*] Nahl 16/75-76, Rum 30/28. Bu konu İncil’de de şöyle örneklendirilir “Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı’ya hem de paraya kulluk edemezsiniz.” Matta 624 فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللّٰهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ اِذْ جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ Allah hakkında yalan söyleyen ve doğrular kendisine ulaştığında da onları yalanlayandan daha büyük yanlış yapan kişi kimdir? Kâfirler /ayetleri görmezlikte direnenler için cehennemde yer mi yok![*] [*] En’am 6/21, 93, A’raf 7/37, Yunus 10/17, Hud 11/18, Ankebut 29/68. وَالَّذ۪ي جَٓاءَ بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ Doğruları getirenler ve bir de onu tasdik edenler var ya işte onlar, yanlışlardan sakınanlardır[*]. [*] Leyl 92/5-7. اَلَيْسَ اللّٰهُ بِكَافٍ عَبْدَهُۜ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍۚ Allah kuluna yetmez mi![1*] Bir de seni, Allah ile aralarına koydukları ile korkutuyorlar. Allah’ın sapık saydığını yola getirecek kimse yoktur[2*]. [1*] Bakara 2/137, Hicr 15/95. [2*] Bkz. Zümer 39/23’ün dipnotu. وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُضِلٍّۜ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِعَز۪يزٍ ذِي انْتِقَامٍ Allah’ın doğru yolda saydığını saptıracak kimse de yoktur[*]. Allah daima üstün olan ve hak edilen cezayı veren değil midir? [*] Hicr 15/42, Nahl 16/99-100, İsra 17/65. وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلْ اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَنِيَ اللّٰهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّه۪ٓ اَوْ اَرَادَن۪ي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِه۪ۜ قُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُۜ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ Onlara “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan kesinlikle “Allah” derler[1*]. De ki “Allah ile aranıza koyup yalvardıklarınıza baktınız mı? Allah bana bir zarar vermek isterse onlar bu zararı giderebilirler mi? Ya da bana bir ikramda bulunmak isterse onlar bu ikramı engelleyebilirler mi?[2*]” De ki “Allah bana yeter. Tevekkül edenler, sadece Allah’a güvenip dayanırlar[3*].” [1*] Yunus 10/31, Mu’minun 23/84-89, Ankebut 29/61, Lokman 31/25, Zuhruf 43/9-10, 87. [2*] En’am 6/17, Yunus 10/107. [3*] Yusuf 12/67, İbrahim 14/12. قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ De ki “Ey halkım, elinizden ne geliyorsa yapın! Ben de yapıyorum. İleride öğreneceksiniz;[*] [*] En’am 6/135, Hud 11/121. مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ rezil edici azap kime gelecek, kalıcı azap kimin üzerine çökecek öğreneceksiniz[*].” [*] Aynı ifadeleri, Nuh ve Şuayb da kavimlerine karşı kullanmıştır Hud 11/39, Hud 11/93. اِنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ۟ Bu kitabı sana, tüm insanlar için gerçekleri içerir şekilde biz indirdik[1*]. Yola gelen, kendisi için gelir; yoldan çıkan da kendi aleyhine çıkar. Sen onların vekili değilsin[2*]. [1*] Al-i İmran 3/3, Nisa 4/105, Maide 5/48, İsra 17/105, Zümer 39/2, Şura 42/17. [2*] En’am 6/104, Yunus 10/108, İsra 17/15, Neml 27/92, Rum 30/44, Fussilet 41/46. اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ ح۪ينَ مَوْتِهَا وَالَّت۪ي لَمْ تَمُتْ ف۪ي مَنَامِهَاۚ فَيُمْسِكُ الَّت۪ي قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰٓى اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ Allah ruhları nefisleri, bedenlerin nefislerin ölümü sırasında çeker alır[1*], ölmemiş bedenlerin nefislerin ruhlarını nefislerini uykularında iken alır. Ölümüne hükmettiği bedenlerin ruhlarını tutar, diğerlerini ise belli bir süreye[2*] kadar bedenlerine geri gönderir. Bunda, düşünen bir topluluk için âyetler /göstergeler vardır. [1*] Bu ayete göre insan, biri beden diğeri ruh olmak üzere iki nefisten oluşur. Ruhun çoğunlukla can ile aynı şey olduğu zannedilir. Oysa ana rahminde canlılık döllenmeyle başlarken, ruhun üflenmesi bütün organların tamamlanmasından sonra olur. Ruh bedenle birleştiğinde insan, dinleyen, basiret ve gönül sahibi olan bir canlı türü haline gelir Mü'minûn 23/12-14, Secde 32/7-9. Beden bir bilgisayarın donanımına; can, donanıma güç veren elektriğe benzer. Ruh ise bilgisayarın işletim sistemi gibidir. İşletim sistemi nasıl bütün bilgileri koruyorsa ruh da öyledir. Ruhun bedenden çekilip alınmasına “vefat ettirme” denir. Bu ayete göre Allah insanı iki şekilde vefat ettirir biri uyuyunca, diğeri de ölünce olur. Allah, hem uyuyan hem de ölen bedenin ruhunu tutar. Ruh ve canın farklı şeyler olduğu, uyuyan insanın canlılığını korumasından da anlaşılır. Uyuyan insanın ruhu, uyandığında; ölen kişinin ruhu ise ahirette bedenler yeniden diriltildiğinde geri döner Mü'minûn 23/100, Tekvîr 81/7. [2*] Belirlenmiş ecel ecel-i müsemma için Bkz. En’am 6/2 ve dipnotu. اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُفَعَٓاءَۜ قُلْ اَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْـًٔا وَلَا يَعْقِلُونَ Yoksa Allah ile aralarına girecek şefaatçiler mi edindiler? De ki “Ya onların bir şeye güçleri yetmiyor ve akıllarını da kullanmıyorlarsa?[*]” [*] Yunus 10/18. قُلْ لِلّٰهِ الشَّفَاعَةُ جَم۪يعًاۜ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ De ki “Şefaat[1*] tümüyle Allah’a aittir. Göklerde ve yerde tüm yetkiler onundur[2*]. Sonunda onun huzuruna çıkarılacaksınız.” [1*] Şefaat, birine eşlik etmek veya arka çıkmaktır El-Ayn, Müfredât. Dünyada insanlar birbirlerine şefaat edebilir, yani arka çıkıp destek olabilirler Nisa 4/85; ama mahşer günü kimse kimseye şefaat edemez Bakara 2/48, 254; İnfitar 82/17-19. Cennete gitmiş biri, şirk günahı ile değil de diğer günahlarından dolayı cehenneme girip cezasını çekmiş olan bir yakınına, Allah’ın onayıyla şefaat edebilir yani onu yanına alabilir A’raf 7/46-49, Meryem 19/86-87, Tur 52/21. Çünkü Allah’ın onayı olmadan şefaat olmaz Bakara 2/255, Taha 20/109, Secde 32/4, Sebe 34/23. [2*] Bakara 2/107, Al-i İmran 3/189, Maide 5/40, 120, Tevbe 9/116, Nur 24/42, Furkan 25/2, Şûrâ 42/49, Zuhruf 43/85, Casiye 45/27, Fetih 48/14, Hadid 57/2, 5, Buruc 85/9. وَاِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَحْدَهُ اشْمَاَزَّتْ قُلُوبُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِۚ وَاِذَا ذُكِرَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ Sadece Allah’tan söz edildiğinde ahirete gereği gibi[1*] inanmayanların yürekleri daralır; ama onunla aralarına koyduklarından söz edilince hemen yüzleri güler[2*]. [1*] Bazı kimseler ahirete, Allah’ın istediği gibi inanmaz, o konuda yanlış bilgilere sarılarak yoldan çıkarlar Bakara 2/80, Âl-i İmran 3/24, Yunus 10/18, Zümer 39/43. [2*] İsra 17/46, Mü'min 40/12. قُلِ اللّٰهُمَّ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ اَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ De ki “Göklerin ve yerin yaratıcısı, gaybı ve şehadeti algılanamayanı da algılanabileni de bilen Allah’ım! Kullarının ihtilafa düştükleri şeylerde, aralarında hükmü sen vereceksin![*]” [*] Hac 22/56. وَلَوْ اَنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِه۪ مِنْ سُٓوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَبَدَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ Yeryüzündeki her şey ve onunla birlikte bir o kadarı daha, yanlışlar yapmış kimselerin olsa kıyamet /mezardan kalkış gününde o kötü azaptan kurtulmak için kesinlikle hepsini verirler[*]. O gün hiç hesaba katmadıkları şeyler Allah tarafından karşılarına çıkarılmış olur. [*] Al-i İmran 3/91, Maide 5/36, Yunus 10/54, Ra’d 13/18, Mearic 70/11-14. فَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَانَاۘ ثُمَّ اِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّاۙ قَالَ اِنَّمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍۜ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ İnsana bir zarar dokunduğunda bize yalvarıp yakarır. Sonra ona katımızdan bir nimet bahşettiğimizde “Bu sadece bilgim sayesinde bana verildi!” der[1*]. Oysa o nimet bir imtihandır[2*] ama onların çoğu bunu bilmez[3*]. [1*] Allah insanları zenginlik ve fakirlikle imtihan eder. Çoğu kimse, zenginleşince kendisini öne çıkarır, fakir düşünce de suçu Allah’a atar Fussilet 41/50, Fecr 89/15-16. [2*] “Fitne”, altını içindeki yabancı maddelerden ayırmak için ateşe sokmaktır Müfredat. Kur’an’da bu kelime imtihan A’râf 7/155, aldatma A’râf 7/27, cehennem azabı Zariyât 51/10-14 ve savaş Bakara 2/216 anlamlarında kullanılmıştır. [3*] Yunus 10/12, 21, Hud 11/9-10, Rum 30/33-34, Zümer 39/8, Fussilet 41/50-51. قَدْ قَالَهَا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ Bu sözü öncekiler de söylemişlerdi[1*] ama kazandıkları şeyler işlerine yaramadı[2*]. [1*] Bunun bir örneği Karun’dur Kasas 28/78. [2*] Hicr 15/80-84, Mü’min 40/82. فَاَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۜ وَالَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ سَيُص۪يبُهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۙ وَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَ Sonunda işlediklerinin kötü sonuçları başlarına geldi. Bunlardan yanlış yapanların başlarına da işlediklerinin kötü sonuçları gelecek, bunlar da onun önüne geçemeyeceklerdir[*]. [*] En’am 6/134, Yunus 10/53. قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعًاۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ De ki Allah, şöyle buyuruyor[1*] “Ey kendi aleyhinde aşırılıklar yapan kullarım![2*] Allah’ın iyilik ve ikramından ümidinizi kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. O, daima bağışlayan, iyilik ve ikramı bol olandır[3*]. [1*] Allah’ın Elçisi, Allah’ın sözünü ulaştırmakla görevli olduğu için ayete böyle meal vermek gerekir Maide 5/99, Nahl 16/35, Nur 24/54. [2*] Burada kast edilenler, yaptıkları aşırılıklardan dolayı günahkar olan insanlardır. [3*] İşlenen günah ne olursa olsun, terk edilerek tövbe edilir ve doğru yola girilirse Allah, günahı bağışlamakla kalmaz, onu sevaba çevirerek ikramda da bulunur Al-i İmran 3/135-136, Nisa 4/17, 48, 116, A’raf 7/153, Nahl 16/119, Taha 20/82, Furkan 25/68-71 وَاَن۪يبُٓوا اِلٰى رَبِّكُمْ وَاَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ ْSiz, azap size gelmeden Rabbinize yönelin ve ona teslim olun[*]. Sonra yardım göremezsiniz. [*] İbrahim 14/31, Rum 30/31, 43, Şura 42/47. وَاتَّبِعُٓوا اَحْسَنَ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ بَغْتَةً وَاَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَۙ O azap, siz farkında değilken, ansızın başınıza gelmeden önce Rabbinizden size indirilenin en güzeline Kur’an’a uyun[*].” [*] İndirilenlerin en güzeli Kur’an’dır Zümer 39/23. Allah, önceki kitaplardaki hükümlerin çoğunu bu kitaba almış /misliyle nesh etmiş Bakara 2/106, Nisa 4/163, Şûrâ 42/13 bazılarını da almamış Maide 5/15, bir kısmını ise daha iyisi ile değiştirmiş /hayırlısıyla nesh etmiş Maide 5/6, Bakara 2/187 ve dinini tamamlamıştır Maide 5/3. اَنْ تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتٰى عَلٰى مَا فَرَّطْتُ ف۪ي جَنْبِ اللّٰهِ وَاِنْ كُنْتُ لَمِنَ السَّاخِر۪ينَۙ Yoksa o gün kişi şöyle der “Allah’a karşı işlediğim kusurlardan dolayı vay halime! Gerçekten ben alay edenlerdendim[*].” [*] En’am 6/31, Enbiya 21/46, 97 اَوْ تَقُولَ لَوْ اَنَّ اللّٰهَ هَدٰين۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَۙ Ya da şöyle der “Keşke beni Allah yola getirseydi, o zaman ben de kesinlikle kendini yanlışlardan koruyanlardan olurdum[*].” [*] En’am 6/148, İbrahim 14/21, Nahl 16/35, Zuhruf 43/20. وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ تَرَى الَّذ۪ينَ كَذَبُوا عَلَى اللّٰهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّر۪ينَ Kıyamet /mezardan kalkış gününde Allah’a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerinin kararmış olduğunu göreceksin[1*]. Büyüklük taslayanlar için cehennemde yer mi yok[2*]! [1*] Al-i İmran 3/106, Yunus 10/27, Abese 80/40-42, Ğaşiye 88/2-7. [2*] Zümer 39/32. وَيُنَجِّي اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْۘ لَا يَمَسُّهُمُ السُّٓوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ Allah, kendilerini yanlışlardan koruyanları, başarılarından ötürü kurtaracaktır. Onlara ne bir kötülük dokunacak ne de üzüleceklerdir[*]. [*] A’raf 7/35, Yunus 10/62-64, Enbiya 21/101-103, Neml 27/89. اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ Allah her şeyin yaratıcısıdır. O her şeye vekil /dayanak olandır[*]. [*] En’am 6/102, Mü’min 40/62. لَهُ مَقَال۪يدُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟ Göklerin ve yerin anahtarları onun elindedir[1*]. Allah’ın ayetlerini görmezlikte direnenler /kâfirler var ya, işte onlar kaybedenlerdir![2*] [1*] Şura 42/12. [2*] Bakara 2/121, Ankebut 29/23. قُلْ اَفَغَيْرَ اللّٰهِ تَأْمُرُٓونّ۪ٓي اَعْبُدُ اَيُّهَا الْجَاهِلُونَ De ki “Benim Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi istiyorsunuz ey cahiller![*]” [*] En’am 6/14, 164, Kafirun 109/1-6. وَلَقَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ Sana da senden ön­cekilere de mutlaka şu vahyedil­miştir “Eğer şirk koşarsan yaptıkların kesinlikle boşa gider ve sen de kesinlikle kaybeden­lerden olursun[*]. [*] En'am 6/88, Yunus 10/105, Ra'd 13/36, Hac 22/26, Kasas 28/87. بَلِ اللّٰهَ فَاعْبُدْ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ Hayır, hayır! Yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden /görevini yerine getiren­ler­den ol![*].” [*] Zümer 39/2. وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ۗ وَالْاَرْضُ جَم۪يعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَم۪ينِه۪ۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ Allah’a hak ettiği ölçüde değer vermediler[1*]. Kıyamet /mezardan kalkış günü yeryüzü bütünüyle onun avucundadır, gökler ise onun eliyle dürülmüş olacaktır[2*]. O, onların şirk koştuklarından uzak ve yücedir. [1*] En’am 6/91, Hac 22/74. [2*] Enbiya 21/104. وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اللّٰهُۚ ثُمَّ نُفِخَ ف۪يهِ اُخْرٰى فَاِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ Sura üflenmiş, Allah’ın tercih ettikleri hariç, göklerde ve yerde kim varsa ölmüş olur. Sonra ona bir daha üflenir, hepsi hemen ayağa kalkıp bakınmaya başlarlar[*]. [*] En’am 6/73, Kehf 18/99, Taha 20/102, Mü’minun 23/101, Neml 27/87, Yasin 36/51, Saffat 37/19, Kaf 50/20, Hakka 69/13, Nebe 78/18. وَاَشْرَقَتِ الْاَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَج۪ٓيءَ بِالنَّبِيّ۪نَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ Yeryüzü, Rabbinin nuruyla aydınlanır[1*]. Amel defterleri ortaya konur[2*], nebiler ve şahitler getirilir[3*]. Huzura çıkarılanların Aralarında hakka uygun bir yargılama yapılır. Kimseye haksızlık edilmez[4*]. [1*] Mahşer günü, gökler dürülmüş Enbiya 21/104, Zümer 39/67 ve güneşin çevresi bir küre gibi sarılmış Tekvir 81/1 olacağı için Allah yeryüzünü, kendi nuruyla aydınlatacaktır. [2*] Kehf 18/49, Mü’minun 23/62, Casiye 45/28-29. [3*] Nisa 4/41, Nahl 16/89, İsra 17/71, Kasas 28/75, Kaf 50/17-21, Hadid 57/19. [4*] Bakara 2/281, Nisa 4/40, Enbiya 21/47. وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ زُمَرًاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا فُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِر۪ينَ Kâfirlik edenler, gruplar halinde cehenneme sevk edilirler. Nihayet oraya vardıklarında cehennemin kapıları açılır[1*]. Görevliler onlara şöyle derler “Size içinizden, Rabbinizin ayetlerini bağlantılarıyla birlikte okuyan ve sizi bu günle yüzleşeceğinize dair uyaran elçiler gelmedi mi[2*]?” Onlar “Evet, geldi; ama bütün kafirler için azap hükmü artık kesinleşti” derler[3*]. [1*] Hicr 15/43-44, Neml 27/83, Fussilet 41/19. [2*] En’am 6/130, Mülk 67/6-11. [3*] Mü’min 40/6. ق۪يلَ ادْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ Onlara “Ölümsüz olarak kalmak üzere cehennemin kapılarından girin.” denir. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür![*]” [*] Nahl 16/29, Mü’min 40/76. وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًاۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِد۪ينَ Rablerine karşı yanlış yapmaktan sakınanlar ise gruplar halinde cennete sevk edilirler. Oraya vardıklarında cennetin kapıları açılmıştır, görevliler onlara şöyle derler “Selam size! Ne mutlu size! Ölümsüz olarak kalmak üzere girin içeriye[*]!” [*] Ra’d 13/22-24, İbrahim 14/23, Hicr 15/45-46, Nahl 16/31-32, Furkan 25/75-76, Sad 38/49-50, Zuhruf 43/70-73, Kaf 50/31-35. وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَاَوْرَثَنَا الْاَرْضَ نَتَبَوَّاُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَٓاءُۚ فَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَ Cennetlikler de şöyle derler “Her şeyi mükemmel yapmak, bize verdiği sözü tutan ve bu yeri bize veren Allah’a özgüdür. Bize verilen Cennette istediğimiz yere yerleşeceğiz[1*]. Güzel işler yapanların ödülü ne güzelmiş![2*]” [1*] Cennette insanlar, farklı derecelerde olacaklardır En’am 6/132, Enfal 8/4, İsra 17/21, Taha 20/75-76, Ahkaf 46/19. [2*] Al-i İmran 3/136, A’raf 7/43, Taha 20/75-76, Ankebut 29/58. وَتَرَى الْمَلٰٓئِكَةَ حَٓافّ۪ينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَق۪يلَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ O gün Melekleri, Arş’ın /yönetim merkezinin çevresini kuşatmış halde göreceksin. Onlar her şeyi mükemmel yaptığı için Rablerine boyun eğerler[1*]. Huzura çıkarılanların Aralarında hakka uygun bir yargılama yapılmıştır. Şöyle denir Her şeyi mükemmel yapmak Allah’a özgüdür. O bütün varlıkların Rabbi /Sahibidir[2*]” [1*] Mü’min 40/7, Hakka 69/17. [2*] Yunus 10/10. اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنْفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا ۖ فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَىٰ عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَىٰ إِلَىٰ أَجَلٍ مُسَمًّى ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ Allahü yeteveffel enfüse hıyne mevtiha velletı lem temüt fı menamiha fe yümsikülletı kada aleyhel mevte ve yürsilül uhra ila ecelim müsemma inne fı zalike le ayatil li kavmiy yetefekkerun Kelime Okunuşu Anlamı Kökü يَتَوَفَّى yeteveffā vefat ettirir الْأَنْفُسَ l-enfuse canları مَوْتِهَا mevtihā ölümleri وَالَّتِي velletī ve kimseleri تَمُتْ temut ölmeyenleri مَنَامِهَا menāmihā uykularında فَيُمْسِكُ feyumsiku sonra yanında tutar عَلَيْهَا ǎleyhā üzerlerinde الْمَوْتَ l-mevte ölümüne وَيُرْسِلُ ve yursilu ve salıverir الْأُخْرَىٰ l-uḣrā ötekilerini مُسَمًّى musemmen belirli لَايَاتٍ lāyātin ibretler لِقَوْمٍ liḳavmin bir toplum için يَتَفَكَّرُونَ yetefekkerūne düşünen Abdulbaki Gölpınarlı Abdulbaki Gölpınarlı Allah, ölüm zamânında, ölenin rûhunu alır, ölmeyecek kişinin de uyuduğu zaman; ölümü mukadder olanın rûhunu, gerçekten de geri vermez, öbürünün rûhunuysa yollar muayyen ve mukadder bir zamana dek; şüphe yok ki bunda, düşünen topluluğa bir delil var. Abdullah Parlıyan Abdullah Parlıyan Allah ruhları ölümleri anında alır, henüz ölmemiş olanları da uyku halinde ölü gibi yapar. O böylece ölümlerine hükmettiklerini hayattan koparır, diğerlerini de kendisinin koyduğu bir zamana kadar bırakıverir. Şüphe yok ki bütün bunlarda, gerçekten düşünenler için öğütler ve ibretler vardır. Adem Uğur Adem Uğur Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır. Ahmed Hulusi Ahmed Hulusi Allâh, ölümü tatma zamanı geldiğinde insanları vefat ettirir bedenin işlevsiz kalması... Ölmemiş olanları da uykularında bilinç dünyasına geçirtir... Hakkında ölüm hükmettiğini o boyutta tutar; diğerlerini belli bir ömür için irsâl eder... Muhakkak ki bu olayda derin düşünen bir topluluk için elbette işaretler vardır. Ahmet Varol Ahmet Varol Allah, ölümleri anında canları alır. Ölmeyenin de uykusunda. Böylece hakkında ölüm hükmü verdiklerini tutar diğerini ise belli bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz bunda düşünen bir topluluk için ayetler vardır. Ali Bulaç Ali Bulaç Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda bir tür ölüme sokar. Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanın ruhunu tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. Ali Fikri Yavuz Ali Fikri Yavuz Allah, nefislerin ölümü zamanında, henüz ölmemişlerin de uyudukları sırada canlarını alır. Böylece üzerine ölüm hükmünü verdiği ruhları kıyamete kadar alıkor, diğerlerini uykudakileri mukadder bir müddete ecellerinin sonuna kadar salıverir. Şübhe yok ki bunda düşünür bir kavim için, Allah’ın kudret ve ilmine delâlet eden alâmetler var. Bayraktar Bayraklı Bayraktar Bayraklı Allah, canları, ölümleri sırasında alır; ölmeyenleri de uykuları sırasında... Sonra, haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar; ötekileri, belirlenen belli bir süreye kadar salıverir. Bunda düşünen bir toplum için dersler vardır. Bekir Sadak Bekir Sadak Allah, oleceklerin olumleri aninda, olmeyeceklerin de uykulari esnasinda ruhlarini alir. Olmelerine hukmettigi kimselerinkini tutar, digerlerini bir sureye kadar saliverir. Dogrusu bunda dusunen kimseler icin dersler vardir. Celal Yıldırım Celal Yıldırım Allah, ölüm anında canları alır. Ölmeyenin de uykuda canını alır. Üzerine ölüm hükmettiğini alıkor, diğerini ise belirlenmiş bir vakte kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünebilen bir millet için belgeler, öğütler ve ibretler vardır. Cemal Külünkoğlu Cemal Külünkoğlu Allah, ölecek insanların ruhlarını ölümü sırasında, ölüm vakti gelmeyenlerinkini de uykularında alır. Sonra ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye ömürlerinin sonuna kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. Diyanet İşleri Diyanet İşleri Allah, ölen insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye ömürlerinin sonuna kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. Diyanet Vakfı Diyanet Vakfı Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır. Edip Yüksel Edip Yüksel ALLAH ölümü anında nefsi bilinci alır; ölmeyenleri de uyku anında… Hakkında ölüm kararı verdiklerini tutar ve diğerlerini de belli bir süreye kadar salıp gönderir. Düşünen bir topluluk için bunda dersler ve işaretler vardır. Elmalılı Hamdi Yazır Elmalılı Hamdi Yazır Allah, o canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkor, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır. Fizil-al il Kuran Fizil-al il Kuran Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerinde uykuları esnasında ruhlarını alır. Sonra ölümlerine hükmettiği kimselerinkini tutar; diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır. Gültekin Onan Gültekin Onan Tanrı, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda bir tür ölüme sokar. Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanın ruhunu tutar, öbürünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. Harun Yıldırım Harun Yıldırım Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır. Hasan Basri Çantay Hasan Basri Çantay Allah ölenin ölümü zamanında, ölmeyenin de uykusunda ruuhlarını alır. Bu suretle hakkında ölümü hükmetdiği ruuhu tutar, diğerini muayyen bir vaktâ eceli gelinceye kadar salıverir. Şübhe yok ki bunda iyi düşünecek bir kavm için kat’î ibretler vardır. Hayrat Neşriyat Hayrat Neşriyat Allah, ölümleri ânında nefislerin ruhlarını alır. Ölmeyenleri ise uykularında bir nevi` ölüme mahkûm eder. Böylece, üzerlerine ölümle hüküm verdiği kimselerin ruhlarınıtutar; diğerlerini ise, belirli bir vakte öleceği zamâna kadar salıverir. Şübhesiz ki bunda, ibret alacak bir kavim için nice deliller vardır. İbn-i Kesir İbn-i Kesir Allah; ölüm anında canları alır. Ölmeyenin ise uykusunda. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini belli bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda; düşünen bir kavim için ayetler vardır. İlyas Yorulmaz İlyas Yorulmaz Allah, bir nefsin ölüm vakti geldiğinde onu öldürür. Ölüm vakti gelmeyenleri de uykularında öldürür. Uyku zamanında ölüm hükmü verilenlerin ölümü gerçekleşir. Diğerlerini de kendileri için belirlenmiş bir vakte kadar, yaşamlarını devam ettirmek üzere bırakır. Bunda düşünebilen bir topluluk için alınacak ibretler var. İskender Ali Mihr İskender Ali Mihr Allah, fizik vücutları ölüm anında öldürür. Ve onlar ki, uykularındadır, ölmemişlerdir, o zaman, üzerine ölüm hükmedilecek olanı kişinin fizik vücudunu uyku halinde tutar ve diğerini nefsi belirlenmiş ecele zamana kadar rüyada dilediği yere gönderir. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden kavim için elbette âyetler ibretler vardır. Kadri Çelik Kadri Çelik Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında ruhlarını alır. Sonra ölümlerine hükmettiği kimselerinkini tutar; diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda, düşünen bir toplum için ayetler vardır. Muhammed Esed Muhammed Esed Bütün insanların, bedenen öldüklerinde canlarını alan ve henüz ölmemiş olanları da uyku halinde ölü gibi yapan Allah’tır; yalnız O’dur bu güce sahip olan O, böylece ölümlerine hükmettiklerini hayattan koparır, diğerlerini de kendisinin koyduğu bir mühlet için salıverir. Bütün bunlarda gerçekten düşünenler için mesajlar vardır! Mustafa İslamoğlu Mustafa İslamoğlu Allah insanların canlarını ölümleri sırasında alır, henüz ölmemiş olanları da uykusunda alır Derken ölümüne hükmettiklerini katında tutar, geri kalanı sonu yasayla belirlenmiş bir süre doluncaya kadar geriye salar. Kuşkusuz bunda, düşünen bir toplumun alacağı bir ders mutlaka vardır. Ömer Nasuhi Bilmen Ömer Nasuhi Bilmen Allah, nefisleri öldükleri zaman ve ölmeyenleri de uykularında öldürüverir. Artık üzerine ölüm ile hükmettiğini tutuverir ve diğerini de tayin edilmiş vakte kadar salıverir. Şüphe yok ki, bunda elbette alâmetler vardır, düşünücüler olan bir kavim için. Ömer Öngüt Ömer Öngüt Allah öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları esnasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerin ruhunu yanında tutar, diğerlerini belli bir süreye kadar bedenlerine gönderir. Şüphesiz ki bunda iyi düşünen kimseler için âyetler öğütler ve ibretler vardır. Sadık Türkmen Sadık Türkmen Allah; ölmekte olaninsanların canlarını alır, ölmeyenlerin de uykularında ruhlarını yanına/katına alır. Sonra uyuyorken, ölümüne hükmettiğinin ruhunu yanında tutar ve diğerlerini uykuda öldürmediklerini yaşama sürelerince ruhlarını bedenlerine tekrar salıverir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır! Seyyid Kutub Seyyid Kutub Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerinde uykuları esnasında ruhlarını alır. Sonra ölümlerine hükmettiği kimselerinkini tutar; diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır. Suat Yıldırım Suat Yıldırım Ama gerçek koruyucu Allah, insanların ruhlarını ölümleri sırasında, ölmeyenlerin ruhlarını ise uykuları sırasında alır. Hakkında ölüm hükmü verdiği rûhu tutar, vermediği rûhu ise belirli bir süreye kadar salıverir. Muhakkak ki bunda, düşünen kimseler için alacak ibretler vardır. Süleyman Ateş Süleyman Ateş Allâh, ölmekte olan canları alır, ölmeyenleri de uykularında bedenlerinden alıp kendilerinden geçirir; sonra ölümüne hükmettiğini yanında tutar, ötekilerini de belli bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır. Şaban Piriş Şaban Piriş Allah ölüm vakti gelenlerin ve gelmeyenlerin canlarını alır. Ölümüne hüküm verilenlerinkini tutar, diğerlerini belirlenmiş bir süreye kadar salıverir. İşte bunda, düşünen bir toplum için işaretler vardır. Tefhim-ul Kur'an Tefhim-ul Kur'an Allah, ölümleri vaktinde canları alır; ölmeyeni de uykusunda bir tür ölüme sokar. Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanın ruhunu tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilmekte olan bir kavim için gerçekten ayetler vardır. Yaşar Nuri Öztürk Yaşar Nuri Öztürk Allah, canları, ölümleri sırasında alır, ölmeyenleri de uykuları sırasında. Sonra, haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar; ötekileri, belirlenen bir süreye kadar salıverir. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. Yusuf Ali İngilizce Yusuf Ali İngilizce It is Allah that takes the souls of men at death; and those that die not He takes during their sleep those on whom He has passed the decree of death, He keeps back from returning to life, but the rest He sends to their bodies for a term appointed verily in this are Signs for those who reflect.

zümer suresi 42 ayet meali