zekat ve sadaka ile ilgili vaaz
Site De Rencontre Des Sourds Et Malentendants. عَنْ قَيْسِ بْنِ سَعْدٍ قَالَ أَمَرَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمْ بِصَدَقَةِ الْفِطْرِ قَبْلَ أَنْ تَنْزِلَ الزَّكَاةُ، فَلَمَّا نَزَلَتِ الزَّكَاةُ لَمْ يَأْمُرْنَا وَلَمْ يَنْهَنَا وَنَحْنُ نَفْعَلُهُ. Kays b. Sa"d anlatıyor “Resûlullah sav zekât emri indirilmeden önce bize fıtır sadakasını vermemizi emretti. Sonra zekât emri inince bize fıtır sadakasını ne emretti ne de bizi bu sadakayı vermekten menetti. Biz de fıtır sadakası vermeye devam ediyoruz.” Nesâî, Zekât, 35; İbn Mâce, Zekât, 21 Kıble"nin Mescid-i Aksâ’dan Kâbe-i Muazzama istikametine çevrilmesinden bir ay sonra, takriben hicretin on sekizinci ayı başlarında Ramazan orucu farz oldu. Hz. Peygamber sav o sene Müslümanlara fıtır zekâtı vermelerini emretti. O zaman aynî/nakdî mallardan alınacak olan zekât emri henüz gelmemişti. Allah Resûlü’nün en yakın hizmetkârlarından olan, dehasıyla ve cömertliğiyle meşhur Medineli sahâbî Kays b. Sa’d b. Ubâde, fıtır sadakasının tarihi konusunda bizlere şu bilgiyi aktarmaktadır كُنَّا نَصُومُ عَاشُورَاءَ وَنُؤَدِّى زَكَاةَ الْفِطْرِ فَلَمَّا نَزَلَ رَمَضَانُ وَنَزَلَتِ الزَّكَاةُ لَمْ نُؤْمَرْ بِهِ وَلَمْ نُنْهَ عَنْهُ وَكُنَّا نَفْعَلُهُ . “Biz Âşûrâ günü oruç tutar ve fıtır zekâtımızı da verirdik. Nihayet Ramazan ayı orucu ile ilgili âyetler nâzil oldu ve zekât emri geldi. Ancak fıtır zekâtı konusunda bir emir veya yasak gelmedi. Biz de fitrelerimizi vermeye devam ettik.”[1] Yine Kays’ın, أَمَرَنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِصَدَقَةِ الْفِطْرِ قَبْلَ أَنْ تَنْزِلَ الزَّكَاةُ فَلَمَّا نَزَلَتِ الزَّكَاةُ لَمْ يَأْمُرْنَا وَلَمْ يَنْهَنَا وَنَحْنُ نَفْعَلُهُ . “Resûlullah sav zekâtı emreden âyetler indirilmeden önce bize fıtır sadakasını vermemizi emretti. Sonra zekâtı emreden âyetler inince bize fıtır sadakasını ne emretti ne de bizi bu sadakayı vermekten menetti. Biz de fıtır sadakası vermeye devam ediyoruz.”[2] dediği nakledilmektedir. İslâm, insan hayatını düzenleyen birçok esaslar getirmiştir. Bunların en önemlisi insanlar arasında karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma kültürünü yerleştirmeye yönelik getirdiği hükümlerdir. Zekât ve sadaka toplumun farklı kesimleri arasında köprü kuran, fertler arası duygusal gerilimi engelleyen, sosyal barış ve huzuru temin eden çok önemli bir dinî yükümlülüktür. Bu bakımdan dilimize “fitre” olarak yerleşen fıtır sadakasının Ramazan Bayramı öncesinde yerine getirilmesi istenen malî bir ibadet olması manidardır. “Fıtrat” kelimesinin, yarmak, ikiye ayırmak, kesmek, yaratmak, icat etmek mânâlarına geldiği[3] dikkate alınırsa “fıtır sadakası” ifadesinde şu iki mânâ ön plana çıkmaktadır. Birincisi; fıtır, “oruç bozma” veya “Ramazan’ın sona ermesi” anlamlarında kullanıldığı için bu sadakaya fıtır sadakası denmektedir. Nitekim Basralı âlim Hasan-ı Basrî’nin aktardığına göre sahâbeden Abdullah b. Abbâs Basra’da vali iken Ramazan’ın sonunda yaptığı bir konuşmasında Müslümanlara hitaben, أَخْرِجُوا زَكَاةَ صَوْمِكُمْ . أَدُّوا زَكَاةَ صَوْمِكُمْ . “Orucunuzun zekâtı olan fitrenizi veriniz.”[4] Demiştir. Diğer yandan; fıtratın, kişinin yaratıldığı tabiatı ve özünü ifade etmesine paralel olarak “can veya baş zekâtı/sadakası” anlamında sadakatü’n-nüfûs kullanıldığı için bu isim verilmiştir.[5] Bu bakımdan fıtır sadakası, kişinin, hem kendisinin hem de velâyeti altındakilerin canını bağışladığı için Allah’a bir şükran borcunu ifade etmektedir. Bu sadaka, hadis kaynaklarımızda daha çok لَيْسَ فِى الْعَبْدِ صَدَقَةٌ إِلاَّ صَدَقَةُ الْفِطْرِ “fıtır sadakası”[6] فَرَضَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم زَكَاةَ الْفِطْرِ صَاعًا مِنْ تَمْرٍ “fıtır zekâtı”[7] أَخْرِجُوا زَكَاةَ صَوْمِكُمْ “oruç zekâtı”[8] ve أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَرَضَ صَدَقَةَ رَمَضَانَ “Ramazan sadakası”[9] şeklinde geçmektedir Şüphesiz ki Ramazan’da mânevî bir iklimin oluşmasını sağlayan şey, bu ayda yapılan taat ve ibadetlerin yoğunluğudur. Oruç ve namaz gibi sosyal yardımlaşma ve dayanışma da bu ibadetlerin bir parçasıdır. Bu yüzden Ramazan, müminin sadece bedenen değil malı ile de kul olmasının gereğini yerine getirdiği bir aydır. Abdullah b. Abbâs, Hz. Peygamber’i sav insanların en cömerdi olarak nitelerken, onun cömertliğin zirvesinde olduğu zamanın ise Ramazan ayı olduğunu belirtmektedir.[10] Ramazan’ın mânevî atmosferini oluşturan oruç, namaz ve sadaka, bir hadiste “hayır kapıları” olarak ifade edilmiştir. Muâz b. Cebel’in anlattığına göre, Hz. Peygamber sav bir yolculuk esnasında kendisine, أَلاَ أَدُلُّكَ عَلَى أَبْوَابِ الْخَيْرِ الصَّوْمُ جُنَّةٌ وَالصَّدَقَةُ تُطْفِئُ الْخَطِيئَةَ كَمَا يُطْفِئُ الْمَاءُ النَّارَ وَصَلاَةُ الرَّجُلِ مِنْ جَوْفِ اللَّيْلِ. “Sana hayır kapılarını bildireyim mi? Oruç bir kalkandır. Sadaka suyun ateşi söndürdüğü gibi hataları söndürür. Ve hayır kapılarından biri de kişinin gece kalkıp namaz kılmasıdır.” buyurmuş ve ardından, تَتَجَافٰى جُنُوبُهُمْ عَنِ الْمَضَاجِعِ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ خَوْفًا وَطَمَعًاۘ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ , فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَٓا اُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ اَعْيُنٍۚ جَزَٓاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ “Onlar, korkarak ve ümit ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar. Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez.”[11] âyetlerini okumuştur.[12] Efendimizin sav benzer bir nasihati Rıdvan Biati ashâbından Medineli Kâ’b b. Ücre el-Ensârî’ye de yaptığı rivayet edilmektedir.[13] Fıtır sadakasının yıllık oluşu, Ramazan ayı gibi insanların ibadete yoğunlaştığı, ruhanî hayata daha da özen gösterdiği bir zamanda ödenmesi son derece anlamlıdır. Fıtır sadakası, gündüzü oruçla, gecesi namazla ihya edilen Ramazan ayının bereketidir. Oruç ile bedenini arındıran Müslüman, fıtır sadakası ile de bayrama erişmenin şükrünü eda eder. İbn Abbâs’tan rivayet edilen bir hadis, hem fıtır sadakasının hikmeti hem de ne zaman ödeneceği konusunda bizleri aydınlatmaktadır زَكَاةَ الْفِطْرِ طُهْرَةً لِلصَّائِمِ مِنَ اللَّغْوِ وَالرَّفَثِ وَطُعْمَةً لِلْمَسَاكِينِ مَنْ أَدَّاهَا قَبْلَ الصَّلاَةِ فَهِىَ زَكَاةٌ مَقْبُولَةٌ وَمَنْ أَدَّاهَا بَعْدَ الصَّلاَةِ فَهِىَ صَدَقَةٌ مِنَ الصَّدَقَاتِ . “Resûlullah sav hem oruçluyu işlediği faydasız fiillerden ve söylediği kötü sözlerden temizlemek, hem de fakirlere gıda temin etmek üzere fıtır zekâtını farz kıldı. Artık kim bunu bayram namazından önce öderse, o makbul bir zekâttır. Kim de bunu bayram namazından sonra öderse, o sadakalardan bir sadakadır.”16 Fıtır sadakalarının bayramdan önce verilmesi istenmektedir. Böylece fakir Müslümanların yiyecek ve giyecek gibi bayram ihtiyaçları giderilmiş ve onlara bayram sevinci tattırılmış olacaktır. Fakirler bu sayede bayrama hazırlıklı girecek, bayramda kendilerini yalnız ve garip hissetmeyeceklerdir. Abdullah b. Ömer, كَانَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم لاَ يَغْدُو يَوْمَ الْفِطْرِ حَتَّى يُغَدِّىَ أَصْحَابَهُ مِنْ صَدَقَةِ الْفِطْرِ . Allah Resûlü’nün sav ashâbına fıtır sadakasından yedirmedikçe Ramazan Bayramı günü bayram namazına çıkmadığını nakletmektedir.[14] Ramazan ayının son günü güneşin batması Ramazan ayının bitmesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla fıtır sadakasının —Peygamberimizin uygulamasına binaen— bayram namazına gitmeden önce verilmesi müstehaptır. Bununla birlikte bilginler, yine Hz. Peygamber’in hadislerinde ifade edilen yoksulların ihtiyaçlarının giderilmesi amacına uygun olarak fitrenin bayramdan bir iki gün önce verilmesini teşvik etmişlerdir. Fitrenin bayramın birinci gününden sonraya bırakılması ise caiz değildir. Ancak zamanında ödenmemiş olmasından dolayı fitre yükümlülüğü sona ermez,[15] her hâlükârda er ya da geç ödenmesi gerekir. Fıtır sadakasının temel hikmetlerinden birisi, Ramazan ayını idrak eden ve oruç tutan müminin bu ayın mânevî bereketinden azamî derecede istifade etmesini sağlamaktır. Müminin, hac ve umre gibi uzun süren meşakkatli ibadetlerde olduğu gibi Ramazan ayında da, ibadetin kemalini zedeleyecek birtakım davranışlarda bulunması muhtemeldir. Böyle durumlarda malî kefaretler devreye girer ve o hatalar telâfi edilir. Bu şekilde ibadet kusurlardan arınmış olur. İşte bu hadis, fıtır sadakasının bu fonksiyonuna işaret etmektedir. Şayet mümin, Ramazan ayının gecesinde veya gündüzünde bu ayın saygınlığına halel getirecek birtakım kötü söz veya davranışlar sarf etmişse, verdiği fıtır sadakası sayesinde bu hatalardan ve günahlardan arınacaktır. Elbette nihaî olarak fıtır sadakasının teşriînde, özellikle bayram günlerinde fakirlerin ihtiyaçlarını giderme maksadının gözetildiğini unutmamak gerekir. Yani fıtır sadakası bir taraftan veren açısından bir arınma vesilesi olmalı, diğer taraftan alan kişinin maddî bir ihtiyacını gidermelidir. Fıtır sadakasının hangi mallardan verileceği ilmihal kitaplarında detaylıca anlatılmaktadır. Türkçemizde daha çok “fitre” olarak ifade edilen bu sadakanın Hz. Peygamber sav döneminde toplumun en çok kullandığı ihtiyaç ürünlerinden verildiğini görüyoruz. İbn Ömer’den nakledildiğine göre, Resûlullah sav fıtır sadakasını köle-hür, erkek-kadın ve küçük-büyük bütün Müslümanlara hurmadan bir sâ’ sa’, bir hacim ölçüsü birimi olup yaklaşık litreye tekabül eder yahut arpadan bir sâ’ miktarı farz kılmış ve bu sadakanın insanların bayram namazına çıkmasından önce verilmesini emretmiştir.[16] Temel ihtiyaç maddelerinin zamanla değişkenlik arz edebileceği muhakkaktır. Bu durumda fıtır sadakasını hadiste yer alan hurma ve arpa gibi ürünlerle sınırlamak doğru değildir. Nitekim başka rivayetlere göre sahâbîlerin değişik mahsullerden de fıtır sadakası verdiklerini görmekteyiz. Ebû Saîd el-Hudrî şöyle söylüyor كُنَّا نُخْرِجُ زَكَاةَ الْفِطْرِ صَاعًا مِنْ طَعَامٍ ، أَوْ صَاعًا مِنْ شَعِيرٍ ، أَوْ صَاعًا مِنْ تَمْرٍ ، أَوْ صَاعًا مِنْ أَقِطٍ ، أَوْ صَاعًا مِنْ زَبِيبٍ . “Biz fıtır sadakasını; buğday, arpa, hurma, keş/çökelek veya kuru üzümden Hz. Peygamber’in sa’ı ölçeği ile bir sa’ verirdik.”[17] Bir başka rivayette Ebû Saîd el-Hudrî, وَكَانَ طَعَامَنَا الشَّعِيرُ وَالزَّبِيبُ وَالأَقِطُ وَالتَّمْرُ . “Yediklerimiz de zaten arpa, kuru üzüm, keş ve hurma idi.”[18] ilâvesinde bulunmaktadır. Dolayısıyla Efendimiz sav, ekonomik şartları ve çevresel faktörleri gözeterek fıtır sadakasını, insanların ellerinde bulunan temel yiyecek maddelerinden vermelerini istemiştir. Fıtır sadakası aynî olarak verilebilir. Daha doğru bir deyişle, Hz. Peygamber zamanında öyle verilirdi. Ülkemizde de bu böyledir. Cebinde nakit parası olmayan bir çiftçi elbette para veremez. Ama aynı şahıs harmanının başında bir ölçek fındık, kuru fasulye, nohut, buğday, arpa, kuru üzüm gibi mahsullerden daha rahat ve bolca verebilir. Bu noktada herkesin elinde bulunan maldan bu sadakayı vermesi bakımından önemlidir. Bir Müslüman eğer kuru üzüm sergisi başında ise ondan un veya hurma ile fıtır sadakası istemek, ona zorluk çıkarmaktır. Ayrıca fıtır sadakasının nihaî maksadını düşündüğümüzde, günümüzde bu sadakanın sadece hadiste ifade edilen yiyecek maddelerinden verilmesi gerektiği sonucunu çıkarmak yanlıştır. O dönemde bir fakirin bir ölçek hurma veya buğday ile önemli bir ihtiyacını karşıladığı göz önüne alınırsa, buradaki temel maksadın bir kişinin bir günlük yiyeceğini sağlamak olduğu anlaşılacaktır. Bu ihtiyacın nakit para ile karşılanması da mümkündür. Nitekim ülkemizdeki uygulamalar bu yöndedir. Ancak şunu ifade etmek gerekir ki, günlük ihtiyacın tespiti yapılırken fitreyi alanın değil, verenin hayat standardı esas alınmalıdır. Nitekim Kur’an’da yemin kefaretini belirleyen âyette, لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللّٰهُ بِاللَّغْوِ ف۪ٓي اَيْمَانِكُمْ وَلٰكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا عَقَّدْتُمُ الْاَيْمَانَۚ فَكَفَّارَتُهُٓ اِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاك۪ينَ مِنْ اَوْسَطِ مَا تُطْعِمُونَ اَهْل۪يكُمْ اَوْ كِسْوَتُهُمْ اَوْ تَحْر۪يرُ رَقَبَةٍۜ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍۜ ذٰلِكَ كَفَّارَةُ اَيْمَانِكُمْ اِذَا حَلَفْتُمْۜ وَاحْفَظُٓوا اَيْمَانَكُمْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ “Ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hâllisinden on fakire yedirmek.”[19] Şeklinde bir ölçü ifade edilmektedir. Bu âyet, fakire ikramda bulunurken nasıl bir kıstas tayin edilmesi gerektiği konusunda bizlere ışık tutmaktadır. Dinimizde insanın yararlanması için, görünüşte sanki dinî ve dünyevî ayrımı yapılabilecek tarzda, vergiler, hayırlar, yardımlar ve mal ile ilgili “elden tutma”lar öngörülmüştür. İyi düşünülünce hepsine birden “dinî ve aynı zamanda dünyevî” demek mümkündür. Ama hepsinde ortak nokta insanların ondan faydalanması ve Allah’ın hoşnut kılınması hususudur. Dolayısıyla fıtır sadakasında da hedefin, Allah’ın rızası ve insanların yararı olduğu görülecektir. Bu sadakanın tezkiye yönü de diğer ibadetler gibi, kula yönelik bir yardım ve istifade olsa gerektir. Fıtır sadakası, günümüzde Müslümanlar arasında titizlikle riayet edilen malî bir ibadettir. Bunda miktarının az olmasının da etkisi olabilir. Bu yüzden fitrenin miktarının çok az olduğu yönündeki birtakım yorumlar ihtiyatla karşılanmalıdır. Dinî otoritelerce her yıl takdir edilen miktar elbette az nüfuslu aileler için düşük bir meblağdır. Ancak fıtır sadakasının miktarı arttırıldığında kalabalık ailelerin bu ibadeti yerine getirmelerinde ciddi sıkıntılar yaşayacakları da unutulmamalıdır. Diğer yandan zengin ülkeler için sünnet ile belirlenen fıtır sadakası miktarı belki maddî olarak çok şey ifade etmeyebilir. Ama dünyanın muhtaç mıntıkalarında böyle bir küçük yardım rahmetin ta kendisi olacaktır. Hadislerle İslâm Cilt 2 Sayfa 441 [1] Nesâî, Zekât, 35. [2] Nesâî, Zekât, 35 [3] İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XXXVIII, 3432 [4] Nesâî, Zekât, 36 [5] Aynî, Umdetü’l-kârî, IX, 153 [6] Buhârî, Zekât, 77 [7] Buhârî, Zekât, 70 [8] Nesâî, Zekât, 36. [9]İbn Hanbel, I, 351. [10] Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1 [11] Secde, 32/16-17. [12] Tirmizî, Îmân, 8. [13] Tirmizî, Cum’a, 79 [14] İbn Mâce, Sıyâm, 49. [15]TDV İlmihal, I, 506. [16] Buhârî, Zekât, 70. [17] Buhârî, Zekât, 73. [18] Buhârî, Zekât, 76. [19] Mâide, 5/89.
Kayıtsız Üye Zekat ile ilgili vaazlar nelerdir Zekat hakkında vaaz örneği paylaşabilir misiniz ?Cevap Zekat ile ilgili vaazlar Zekatın Sosyal Hayatımızdaki Yeri Zekatın kelime anlamı artma, çoğalma, arıtma ve berekettir. Doğru söylemek, sözünü tutmak anlamına gelen sıdk kökünden alınmış olan, Kur’an ve sünnette zekat anlamında kullanılmış sadaka kelimesi, daha sonraki devirlerde gönüllü mali ödemeler için kullanılmaya başlanmıştır. Fıkhi tabirle zekat; Allah’ın belirli yerlere sarf edilmek üzere dince zengin sayılan kişilerin mallarından belli bir payın alınması işlemini ifade bir ifade ile; Müslüman zenginlerin seneden seneye mallarının bir bölümünü yoksullara vermeleridir. Kur’an-ı Kerim’de zekat kelimesi iki yerde Kehf, 18/81; Meryem, 19/13 sözlük anlamında; sekizi Mekke döneminde nazil olan sürelerde olmak üzere otuz ayette ise terimsel anlamda kullanılmıştır. Bu ayetlerin yirmi yedisinde namazla birlikte zikredilmiştir. Zekat, hicretin ikinci yılında farz olmuş, mali bir ibadettir. Farziyeti kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Kur’an-ı Kerim’de zekatın mana ve öneminden bahseden birçok ayet vardır. هُدًى وَرَحْمَةً لِّلْمُحْسِنِينَ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ Hidayet ve müjde, namaz kılan, zekat veren müminler içindir. Ki onlar namazı kılar, zekatı verirler, ahirete de kesin olarak inanırlar. Lokman, 31/3-4 لَّيْسَ الْبِرَّ أَن تُوَلُّواْ وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَآتَى الْمَالَ عَلَى حُبِّهِ ذَوِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينَ وَابْنَ السَّبِيلِ وَالسَّآئِلِينَ وَفِي الرِّقَابِ وَأَقَامَ الصَّلاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ إِذَا عَاهَدُواْ وَالصَّابِرِينَ فِي الْبَأْسَاء والضَّرَّاء وَحِينَ الْبَأْسِ أُولَئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. Allah’ın rızasını gözeterek yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır! Bakara, 2/177 Kur’an-ı Kerim’de müşrikleri kötülerken onların vasıflarından birinin de zekat vermemeleri olduğundan bahseder وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ الَّذِينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ Yazıklar olsun o müşriklere ki onlar zekat vermezler ve ahireti de inkar ederler. Fussilet, 41/6-7 Bu ayeti kerimede hem onların toplumdaki ihtiyaç sahibi kimseler için harcama yapmadığı, bencil davrandığı ifade edilmiş hem de zekatın ve ahirete imanın müminlerin iki temel özelliği olduğu vurgulamıştır. Zekat vermeyen bir zengin, Allah’ın geniş rahmetine, Allah ve Rasülü’nün dostluğuna da hak kazanamaz. Zira allah-u Teala şöyle buyurur …وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِنَا يُؤْمِنُونَ …Rahmetim her şeyi kuşatmıştır. Ben onu, sakınan, zekatını veren ve ayetlerime iman edenlere has olmak üzere tespit edeceğim. Araf, 7/156 إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ Sizin dostunuz ancak Allah, O’nun elçisi ve boyun bükerek namazı kılan, zekatı veren müminlerdir. Maide, 5/55 Bütün bu ayetler zekatın ne kadar önemli olduğunun açık delilleridir. Zekat, İslam binasının üzerine inşa edildiği beş büyük sütundan biridir. Buhari, İman, 2; Müslim, İman, 5 Kur’an-ı Kerim’de yirmi yedi ayette zekat, namaz ile birlikte zikredilmiş وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ وَآتُواْ الزَّكَاةَ وَارْكَعُواْ مَعَ الرَّاكِعِينَ Namazı kılınız, zekatı veriniz, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin. Bakara, 2/43 buyurulmuştur. Namaz bedeni, zekat ise mali bir ibadettir. Her ikisine de hakim olan ruh, Allah’a yaklaşmak ve O’nun rızasını kazanmaktır. Zekat, kişinin isteğine bırakılmış bir yardım değil, yoksulun zenginin malındaki hakkı ve zenginin yerine getirmek mecburiyetinde olduğu bir görevidir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ Onların zenginlerin mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır. Zariyat, 51/19 ayet-i kerimede sözü edilen hak, zekat hakkıdır. İbn Abbasra’tan rivayet edildiğine göre عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ – رضى الله عنهما – أَنَّ النَّبِىَّ – صلى الله عليه وسلم – بَعَثَ مُعَاذًا – رضى الله عنه – إِلَى الْيَمَنِ فَقَالَ ادْعُهُمْ إِلَى شَهَادَةِ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ ، وَأَنِّى رَسُولُ اللَّهِ ، فَإِنْ هُمْ أَطَاعُوا لِذَلِكَ فَأَعْلِمْهُمْ أَنَّ اللَّهَ قَدِ افْتَرَضَ عَلَيْهِمْ خَمْسَ صَلَوَاتٍ فِى كُلِّ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ ، فَإِنْ هُمْ أَطَاعُوا لِذَلِكَ فَأَعْلِمْهُمْ أَنَّ اللَّهَ افْتَرَضَ عَلَيْهِمْ صَدَقَةً فِى أَمْوَالِهِمْ ، تُؤْخَذُ مِنْ أَغْنِيَائِهِمْ وَتُرَدُّ عَلَى فُقَرَائِهِمْ » . Peygamberimiz Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali ve hakim olarak gönderirken ona şu talimatı vermiştir Ey Muaz, Yemen halkını, önce Allah’tan başka bir ilah olmadığı ve benim de Allah’ın peygamberi olduğumu bilmeye ve tanımaya davet et. Eğer bunu kabul ederlerse, bu defa onlara gece gündüz kendilerine beş vakit namazın farz kılındığını öğret. Eğer bunu da kabul ederlerse namazlarını kılarlarsa bu defa onlara, Allah’ın kendilerine mallarından zekatı farz kıldığını haber ver. Bu zekat zenginlerinden alınacak ve fakirlerine verilecektir. Buhari, Zekat, 1; Müslim, İman, 7 İnsan medeni bir varlıktır. Bunun gereği olarak da toplum halinde yaşar. Bu durumda olan insanlar çeşitli alanlarda yardımlaşarak hayatlarını sürdürmek zorundadırlar. Bunun içindir ki, bir hayat dini olan İslamiyet, toplum fertleri arasındaki yardımlaşmaya büyük önem vermiştir. Yüce Allan Kur’an-ı Kerim’de وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُواْ اللّهَ إِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ …İyilik ve Allah’ın yasaklarından sakınma üzerinde yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın. Allah’tan sakının, Allah’ın cezası şiddetlidir. Maide, 5/2 buyurmuştur. Zekat, en güzel sosyal yardımlaşmadır. Yüce dinimiz, sosyal yardımlaşmaya büyük önem vermiştir. Çeşitli vesilelerle zenginlerin, yoksulları görüp gözetmelerini emretmiştir. Zenginlere zekat yükümlülüğü getirmekle de bu yardımlaşmayı sistemleştirmiştir. Zengin her yıl malının belli bir bölümünü yoksullara vermek durumundadır. Bundan daha iyi bir yardımlaşma düşünülemez. Bir toplumda zenginlerin ve fakirlerin bulunması doğaldır. Fakat doğal olmayan, bunların birbirlerinin haklarını gözetmemesi ve sosyo-ekonomik açıdan bir bakıma sünnetullah denilebilecek bu durumun toplumda gerilim ve gerginlik sebebi olmasıdır. Bunun için zengin ve fakir arasındaki farkın uçuruma dönüşmemesi, yani zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olmasının engellenmesi ve bu sebeple gerçekleşmesi muhtemel olan gerilimlerin önlenmesi gerekmektedir. Bu anlamda zekatın ictimai yardımlaşmadaki yeri tartışılmayacak kadar büyüktür. Kur’an-ı Kerim’de bu yönde yapılan düzenlemeler adeta böyle bir gerilimin varlığına işaret edip, bunun engellenme yolları teşhis edilmektedir Kur’an’da, namaz kılan ve namazlarında daim olanların eline mal geçip, zengin olunca pintileşen kimseler gibi olmadıkları belirtilerek إِلَّا الْمُصَلِّينَ الَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَّعْلُومٌ Bunlar sahip oldukları mallarda muhtaç ve mahrumun belli bir hakkı bulunduğunu unutmazlar. Mearic, 70/22-25 buyrulmuştur. Bu teşhis ve belirlemenin Medine’de İslam toplumunun oluşmasından önce daha Mekke döneminde yapılmış olması problemin sadece İslam toplumu için değil, bütün toplumlar için geçerli olduğunu da ima eder. Yine Kur’an’da قَوْلٌ مَّعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِّن صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَا أَذًى وَاللّهُ غَنِيٌّ حَلِيمٌ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُبْطِلُواْ صَدَقَاتِكُم بِالْمَنِّ وَالأذَى كَالَّذِي يُنفِقُ مَالَهُ رِئَاء النَّاسِ وَلاَ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَأَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًا لاَّ يَقْدِرُونَ عَلَى شَيْءٍ مِّمَّا كَسَبُواْ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ Güzel bir söz söylemek ve affetmek, peşinden eziyet gelen sadakadan iyidir. Allâh, zengindir, halimdir. Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez. Bakara, 2/263-64 denilmiştir. Bu düzenleme toplumdaki ekonomik dengesizliğin yol açabileceği muhtemel olumsuz sonuçların azaltılabilmesi için zekatı önemli bir araç olarak sunmakla kalmıyor, aynı zamanda bunun işleyişinde son derece insani meziyetlere, psikolojik faktörlere de işaret ediyor. Ayetten anlaşıldığına göre, zengin verirken gönülsüz davranmayacak, başa kakmayacak, aynı şekilde fakir de alırken ezilmeyecek, mahcubiyet duyması gerekmeyecek. Çünkü biri borcunu ödüyor, diğeri hakkını alıyor, başa kakma ve mahcubiyet için hiçbir neden kalmıyor. Bu düzenleme bir anlamda toplumsal gerilim sigortası görevi görüyor. Peygamberimizin benzetmesinde, قال رسولُ اللّه مَثَلُ المُؤْمِنِينَ في تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعاطُفِهِمْ مَثَلُ الجَسَدِ إذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالحُمَّى Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte mü’minlerin misâli, bir bedenin misâlidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler. Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr, 66 Müslümanlar bir vücut gibidir. Vücudun bir azası sızlayınca bu sızıyı öbür organların duymaması, mümkün değildir. Toplumda fakirlerin haklarına riayet edilmemesi, vücuttaki bir uzvun kanaması, gibidir; vaktinde tedbir alınmazsa kan kaybı bu vücudun hastalanmasına, belki ölmesine yol açarsa, aynı şekilde fakirlerin hakkına riayet edilmemesi sosyal bir kanamadır ve vaktinde tedbir alınmazsa bir canlı organizma olan sosyal bünyenin sağlığını, belki varlığını yitirmesine yol açacaktır. Bütün bunlar zekatın sosyal dokunun korunmasına yönelik doğal bir çaba olduğunu gösteriyor. Namazın bireysel ahlakı, zekatın ise toplumsal ahlakı gerçekleştirmeye yönelik oluşu bu iki ibadetin Kur’an’da çoğu yerde birlikte zikredilmesindeki hikmetin ne kadar anlamlı olduğunu vurguluyor. Namaz, bireysel yükselişe, zekat ise adıyla örtüşecek şekilde, ferdi cimrilik, bencillik gibi kötü huylardan arındırma yanında toplumsal bünyenin sağlıklı bir şekilde büyümesine ve gelişmesine hizmet ediyor. Zekatın toplumsal temizleme ve arıtma anlamında oluşu Kur’an’da خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِم بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ إِنَّ صَلاَتَكَ سَكَنٌ لَّهُمْ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ Onların mallarından, kendilerini temizleyeceğin, yücelteceğin bir sadakazekat al ve onlara du’â et; çünkü senin du’ân, onlara huzûr verir. Allâh işitendir,bilendir. Tevbe, 9/103 denilerek belirtilir. Buraya kadar zikredilen ayet ve hadisler zekatın malı değil, öncelikle toplumu temizleyen ve geliştiren bir mekanizma olduğunu gösterir. -Zekat, Allah’ın verdiği servete bir teşekkürdür. Namaz, oruç gibi bedeni ibadetler, Allah’ın ihsan ettiği vücut sıhhat ve selametin şükrüdür. Zekat gibi gönüllü ödemeler de mal nimetinin şükrüdür. -Zekat, fertlerin yarınından emin olarak, rahat ve huzur içinde yaşamalarına vesile olur. Bir yıl önce zekat verebilecek imkanlara sahip olanların, yoksulluğa düşmeleri halinde, kendilerine zekat verilmesi gerektiği anlayışını getiren İslamiyet, zekat müessesesi sayesinde, toplum içinde fakirliği ve yoksulluğu yok denecek kadar azaltmayı, hatta kaldırmayı hedef alır. -Zekat, fakir ile zengin arasında dostluğa vesile olur. Müslümanların kardeşçe yaşamalarını temin eder. Fakirlerin toplumda onurlu ve mutlu bir hayat sürmelerini sağlar. -Zekat, ilahi nimetlere şükran görevini yerine getirmeye vesile olur ve kişiye gönül zenginliği ve ruh yüceliği sağlar. Zekat veren başta cimrilik olmak üzere bir çok kötü huy ve alışkanlıktan arınır. Bu hastalık kişiyi mal uğruna kan dökmeye, vatana ihanete, devlet malını yemeye kadar götürür. İşte zekat-verildiği oranda- ödeyenin duygularını mala tutkunluk zilletinden temizler, paraya kulluk bağından kurtarır. -Zekat, fakiri, borçluyu, yurdundan uzakta kalmış gurbetçiyi ihtiyacın esaretinden kurtarır. Onlara insanlığın yüce hedeflerine yönelme fırsatını bahşeder. Fakirin satın alma gücünü artırarak ekonomik hayata dinamizm katar. -Zekat, fakirin gittikçe daha fakir olmasını, çeşitli hayati ihtiyaçların esiri haline gelmesini önleyerek ahlaki çöküntüyü, sınıfların teşekkül ve çatışmasını önler, toplum dayanışmasına bağlı sevgi, birlik ve beraberliği temin eder. -Meşru ve helal yoldan zaruri ihtiyaçlarını gideren yoksul ve düşkünler zekat sayesinde hırsızlık, dolandırıcılık, adam çarpma, gasp gibi kötü davranışlara kalkışmaz, gayr-i meşru yoldan ihtiyaçlarını gidermeye kalkmaz. Böylece toplumun huzuru, refahı ve güven ortamı artar. O toplum huzurlu ve mutlu bir toplum halini alır. -Zekat sermayeyi yatırıma zorlar. Çünkü elde atıl durumda yönlendirilmeyen sermaye, yıldan yıla zekat ödemeleri sebebiyle erimeye yüz tutar. Bu anlamda İslam ekonomisinin ekseni olan zekat ekonomiye ve içtimai hayata çok büyük faydalar sağlayan bir müessesedir. -Zekat, sosyal güvenliğin finansmanında, herhangi bir zarar ve felakete uğrayan insanlara yardım elinin uzatılmasında mükemmel bir araçtır. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّ كَثِيراً مِّنَ الأَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ وَالَّذِينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلاَ يُنفِقُونَهَا فِي سَبِيلِ اللّهِ فَبَشِّرْهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٍ {34} يَوْمَ يُحْمَى عَلَيْهَا فِي نَارِ جَهَنَّمَ فَتُكْوَى بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنوبُهُمْ وَظُهُورُهُمْ هَـذَا مَا كَنَزْتُمْ لأَنفُسِكُمْ فَذُوقُواْ مَا كُنتُمْ تَكْنِزُونَ {35 Ey iman edenler! Biliniz ki, hahamlardan ve râhiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve insanları Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele!. Bu paralar cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün onlara denilir ki "İşte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir. Artık yığmakta olduğunuz şeylerin azabını tadın!"Tövbe, 9/34-35 Bu ayeti okuyan Müslümanların, imkan sahibi olduklarında zekat vermemeleri mümkün değildir. Zekât Kimlere Farzdır. Bir kimsenin zekât vermekle yükümlü olabilmesi için kendisinde ve sahip olduğu malda bir takım şartların bulunması gerekir. A. Zekât vermekle yükümlü olan kimsede bulunması gereken şartlar şunlardır 1. Müslüman olmak, 2. Erginlik çağına gelmiş bulunmak, 3. Akıllı olmak, 4. Hür olmak, 5. Borcu olmamak, Buna göre müslüman olmayan, erginlik çağına gelmemiş bulunan çocuklar, akıl özürlü olanlar ve hür olmayan köleler zekât vermekle yükümlü değillerdir. Elinde nisap miktarı veya daha fazla malı olduğu halde, malı kadar veya daha çok borcu olan kimse de zekât vermekle yükümlü değildir. B. Malda bulunması gereken şartlar da şunlardır 1. Malın nisap miktarı olması, 2. Malın, gerçekten veya hükmen artıcı olması, 3. Nisap miktarı malın üzerinden bir kamerî yıl geçmiş bulunması. 4. Tam mülk olma 5. İhtiyaç fazlası olma 7. Borç karşılığı olmama Nisap, dinin koyduğu bir ölçüdür. Borcundan ve temel ihtiyaçlarından başka bu kadar malı veya parası olan kimse dinen zengin sayılır ve bunların üzerinden bir yıl geçince zekât vermekle yükümlü olur. Malı veya parası nisap miktarına ulaşmamış veya nisap miktarı malı olup da üzerinden bir kamerî yıl geçmemiş olan kimse zekât vermekle yükümlü olmaz. Elde mevcut olan malın, yılın başında nisap miktarında olması gerektiği gibi, yıl sonunda da nisap miktarında bulunması gerekir. Yıl içinde maldaki eksilmeler dikkate alınmaz. Yıl içindeki artışlar da ayrı ayrı hesap edilmez, mevcut mala eklenerek yıl sonunda hepsinin zekâtı verilir. Yıl başında nisap miktarı olan bir mal, yıl içinde eksilerek, nisap miktarından aşağıya düşer ve yıl sonunda da nisap miktarını bulmasa, bu maldan zekât vermek gerekmez. Ne zaman nisap miktarına ulaşır ve bundan itibaren üzerinden bir yıl geçerse zekât verilmesi gerekir. Nisap Miktarları Altının nisabı, 80,18 gram; Gümüşün nisabı, 561 gram; paranın nisabı, altın ve gümüşün nisab tutarı; ticaret malının nisabı, altın ve gümüşün nisabı değerinde; koyun ve keçinin nisabı, 40 koyun veya keçi; sığırın nisabı, 30 sığır ve devenin nisabı, 5 deve’dir. Temel İhtiyaçlar Bir insanın ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin muhtaç olduğu temel ihtiyaç maddeleridir. Ev, Iüzumlu ev ve giyim eşyası, binek aracı, ticaret için olmayan kitaplar,san’atkârların san’atlarını yapacakları aletler ve bir yıllık nafaka temel ihtiyaçlardır. Altın ve gümüş dışında ticaret için olmayan zinet eşyası; inci, zümrüt ve elmas gibi süs eşyaları da zekâta tabi değildir. Ticaret için olmayan ev, dükkan gibi gayr-ı menkullerden de zekât Iazım gelmez. Ancak bunların kira ve gelirleri olarak elde edilen paralar nisabın hesaplanmasında dikkate alınır. Zekâtı yoksula veya vekiline verirken veya da yoksula verilmek üzere ayırırken bunun zekât olduğuna niyet edilmesi gerekir. Çünkü zekât, bir ibadettir. İbadetlerde ise niyet gereklidir. Niyet kalp ile yapılır, dil ile söylenmesi gerekmez. Zekât vermekle yükümlü olan kimse zekâtı bizzat kendisi vereceği gibi bir başkasını vekil ederek de verebilir. Her iki durumda da zekâtı verecek kişinin niyet etmesi gerekir. Zekât Verilmesi Gereken Mallar 1. Altın. Altının nisabı 80,18 gramdır. Bunun külçe, süs eşyası halinde olması ile kap- kaçak olarak kullanılması arasında bir fark yoktur, hepsi zekâta tabidir. 2. Gümüşün nisabı da 561 gramdır. Ancak burada bir hususun belirtilmesinde yarar vardır. Günümüzde gümüş, altına oranla büyük değer kaybetmiştir. Altın ve gümüş nisabı belirlendiği zaman, 80,18 gram altın, 561 gram gümüşe eşit idi yani aynı değerde idiler. Ama bugün öyle değildir. Gümüş altına göre büyük ölçüde değer yitirmiştir. Bunun için para ve ticaret mallarında yoksulun yararı dikkate alınarak altın nisabı esas alınmak süretiyle zekâtın ödenmesi uygun olur. Ancak elinde nisap miktarı veya daha fazla gümüşü olan kimse, zekatını bu nisap üzerinden verir. 3. Ticaret malları da zekâta tabi mallardandır. Hangi cinsten olursa olsun, ticaret mallarının değeri altın nisabına ulaşırsa zekâtının verilmesi gerekir. Çeşitli şirket ve guruplar tarafından çıkarılıp menkul kıymetler borsasında alınıp satılan hisse senetleri ticaret malı gibi olduğundan, bunların değerleri üzeriden zekât verilmesi gerekir. Her hangi bir şirket kâr ve zararda ortaklığın belgesi olan hisse senetlerinin zekâtı ise; Şirket mal alıp satmak sûretiyle ticaret yapıyorsa, böyle bir şirketin hisse senetlerine sahip olan kimse, senetlerin değeri üzerinden zekât verir. Şirket,sanayi veya işletmecilik yapıyor ve sermayesi makina, alet ve araçlara bağlanmış ise, böyle bir kuruluşa ortak olan kimse zekâtını, elindeki hisse senetlerinin değeri üzerinden değil, yıllık kazancından vermesi gerekir. 4. Paralar. Elde bulunan paraların değeri altın nisabına ulaştığı takdirde zekâta tabi olur. Mevcut para tek başına nisap miktarını bulmazsa, varsa altın ve ticaret malları ile birleştirilir ve hepsinin toplamı nisap miktarını bulursa, zekâtları verilir. 5. Hayvanlar. Üretmek, süt veya yün almak maksadı ile beslenen ve yılın yarıdan fazlasını kırlarda ve otlaklarda geçiren koyun, keçi, sığır, manda ve develer sayıca nisap miktarına ulaştıkları takdirde zekâta tabi olurlar. 6. Toprak ürünleri Öşüre tabi arazilerden elde edilen mahsul, İmam Ebû Hanîfe’ye göre; miktar ve cinsine bakılmaksızın belirli oranda zekâta tabidir. Bu oran, sulama masrafı gerektiren arazilerde % 5, gerektirmeyenlerde % 10’dur. Mahsül için yapılan masraflar da düşülür. zekat ile ilgili vaaz, zekatla ilgili vaazlar, zekatla ilgili vaaz
zekat ve sadaka ile ilgili vaaz